ben bu yazıyı sana yazdım

entry31067 galeri video218
    1631.
  1. eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
    hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır,
    demiş La Rochefoucauld
    benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum... *

    ellerin... bugün avucumun arasından kayıp giden ellerin. tam sıcaklığını hissetmişken, bırakmamak için tuttuğum ellerin kayıp gitti avuçlarımın arasında. boşlukta kayboldu. yeniden tutmak istedim, gecenin karalığında gözlerinin aydınlattığı ışıkta aradım ellerini, bulamadım. yitip gitmişti. tıpkı bakışlarındaki anlamın, sesindeki heyecanın kaybolması gibi. işte o zaman başladı herşey, aramıza duvarlar ördün, kendinle ve benimle inatlaşmaya başladın, anlamsızca çekip gidişlerin başladı, kaçtın.. herşeyden, tüm sorumluklardan, ailenden, kendinden ve benden kaçtın. sonra birgün, bir ilkbahar günü yeniden geldin. artık hazırdın hayatla kavga etmeye, bu kez de onunla inatlaşmak için geldin. olmadı... yine yenildin. bana değil, hayata değil yine kendine yenildin. artık yapayalnızdın. büyük bedeller ödedin bu yalnızlığa. çok savaştın ama yenemedin kendini. ne ben vardım yanında ne annen. ikimizi de istemiyordun hayatında. aslında kendini bile istemiyordun. sen kaçtıkça uzaklara ben koşuyordum arkandan, suyun üzerinde koşar gibi koşuyordum ardından. tam elini tutacakken bu sefer de kanatlanıp uçuyordun. hep mutsuz, hep umutsuzdun. keşke tutmayı becerebilseydim elinden keşke kurtarabilseydim kendinle olan savaşından. yapamadım, omuzlarıma bindirdiğin yükleri artık taşıyamaz oldum. belki bende ilk defa yendildim, senin gibi kendime yenildim. koskoca hayatta bir kişi yaşamayı becerememişken iki kişi yaşamayı denedik, önceleri mutluyduk, yağmurlu bir sonbahar günü ankara sokaklarında yürümek gibi mutluluk veriyordu herşey. sonraları ilkbaharda leylak ağaçlarının kokusunu duyumsayarak uyanmak gibiydi herşey. düşle gerçek arasında gidip gelmek gibiydi. parmak uçlarında yürümek, her an kanatlanıp uçacakmış gibi hissetmekti. daha sonları ise kanadı kırılmış bir kuşa bakar gibi baktık bir kanadı kırılmış ilişkimize. sarmaya çalıştık yaraları, kırılan parçaları onarmayı denedik. yapamadık parçaları doğru birleştirmedik... en sonunda ise baktım ki uzun kurtarma çabalarının fayda etmediği, büyük uğraşlar verdiğim, zavallı, kanayan, yaralanan, hırpalanan aşkımızdan geriye bir tek 1 mayıs günü bana yaptığın papatya tacım kalmış, o da biraz solmuş, yaprakları dökülmüş...

    bir zamanlar ellerin elime değdiğinde tüm kimyamı değiştiren sen sessizce çekip gittin, sonra herşeye küserek tekrar geldin. ve yine gittin. keşke birgün yine gelsen ve hiç gitmesen. yine tutardın ellerimden, hem şiir okurdun belki, birazda türkü söylerdin, başımı omzuna koyardım, kapardım gözlerimi. belki yine mutlu olurdum. belki baharda yine papatyalardan taç yapardın, rengini beğenmediğin kızıl saçlarımla oynardın yine.. belki, belki yine seni seviyorum derdin... *
    13 ...