Şöyle düşünelim; Eski buharlı trenin kompartımanlarından restorant kısmına ilerlerken Atatürk ile karşılaşıyorsunuz. Derin ve sert bakışlı mavi gözleri bir an size takılıyor, şapkasını çıkarıp hafif bir tebessümle iyi günler diliyor ve yanınızdan geçiyor. işte rüzgar gibi geçmek buna denir.