Bugün büromuza müteahhidin biri elinde tapusuyla çıka geldi. Bizden bu tapuyu araştırmamızı; ne kadar inşaat alanı çıkar, kaç kat olur, kaç daire çıkar, kaçar metrekare olur diyerek tapuyu bize bırakıp güzel bir taslak hazırlamamızı istedi. Buraya kadar her şey normal fakat bizden bir şey daha istedi ki türkiye'de mimar olmanın nasıl bir şey olduğunu gösterir gibiydi. Ne istediğini merak etmişsinizdir ve aynen yazıyorum. Kolonu az olsun dedi evet aynen bunu istedi bizden. Bizde zaten mimarlık ofisi değil yarım ekmek köfte yapan bir şirketiz. Ve bizim sevgili müteahhidimiz, kolonu az olsun derken aslında soğanı az olsun demek istemişti. Evet bunu demek istemişti. Yoksa bunun başka açıklaması olamazdı. Gördüğünüz gibi bugün yaşadığım bu olay aslında türkiye'de mimar olmanın özeti gibiydi.
Üç kuruş daha nasıl kazanabilirim zihniyetiyle hareket eden bu zihni bulanık insanlar o kolonların gerçekte binayı taşıdığını ve biz mimarların bir projeyi tasarlarken ne kadar sıkıntılar çekip acaba bu binayı daha güzel ve daha sağlam nasıl yapabiliriz diye günlerimizi gecelerimizi harcadığımızdan bihaberler. Kolonu az olsun. Sanki biz keyfimize göre koyuyoruz o kolonları. Ne kadar gerekiyorsa o kadar ne bir eksik ne bir fazla. Ama bizim içine sanki veli göçer girmiş müteahhitlerimiz ne binanın sağlamlığına önem veriyor ne de estetiğine. Demiyorum para kazanmasınlar elbette kazanacaklar sonuçta babalarının hayrına bu işle uğraşmıyorlar ama biraz insaf be kardeşim. O binada insanlar oturuyor be güzel kardeşim.