insan tabiatının aynı adlı kemirgen duygusundan...
demirkubuzlar'ın zeki'nin sinemasını ben niye karşılıksız sevdim? endüstriyel sinemaya hareket çeken, amatör ruhunu kaybetmeyen, sevdiği yazarları baş tacı eden, onlara ve roman karakterlerine filmde açık ve veya seçik olmayan roller veren, bir derdi olan ve bunu sinema ile anlatmayı seçen bu adamın gerçekçi filmleri sevilmeyi fazlasıyla hak ediyordu zira.
kıskanmak, herkesin sahip olduğu ve herkesin şikayet ettiği bir duygu olarak aynı zamanda insan tabiatının iki yüzlülüğünü de pek güzel anlatır. kardeşin kardeşi kıskanması, karının kocasını kıskanması, arkadaşın arkadaşını kıskanması, falan filan. hep olan, olacak şeyler. imrenmekle haset arasında gidip gelen zavallı mahluklarız. nefrete dönüştüğü de olur. tüm bunları anlatmak için insanın derinine ayna tutmak gerekir ki o da cesaret işi. zeki demirkubuz buna, sayın örik'ten aldığı destekle, cüret ediyor.
berrak tüzünataç'ın kabus oyunculuğu (ki aynı maalesef oyunbazlıklar zeynep tokuş, vildan atasever yanlış seçimlerinde de mevcut), sahnelerin fazlaca uzatılmış olması ve yan hikayelerin eksik olması filmi sıkıcı bir hale getirmiyor değil. sıkılmak problem değil alışır gönlüm, ama serim-düğüm-çözüm triosunda çözüm'ün hakkı biraz yenmemiş değil.
neyse işte. film iyi mi kötü mü? falan mi filan mı? boşveriyorum. zeki abi, öyle ya da böyle izlettiriyor bi şekil.