devrimin ne olduğunu ve nasıl olduğunu bilmeyenler tarafından anti-demokratik ve faşist olarak değerlendirilir. fakat tarihi bir olayı incelerken zamanın şartlarını ve gereklerini göz önünde bulundurma gerekliliğini düşünmeden yapılan yersiz eleştirilerdir bunlar. rush adlı arkadaşın (#5201517) nolu entrysinde söylediği gibi her devrim çok benzer yollarla ilerler. her devrimde, devrimin gerek teorik gerek finansal gerekse siyasal açıdan lomotifi vardır. ve bu lokomotif görevini günün aydınları üstlenirler. aydınlar halkı arkalarına alarak devrimi gerçekleştirirler. devrim gerçekleşirken bu ilerlemede halihazırda aktif olarak yer alan halk devrimin sonuçlarını görmekten uzaktır. zaten devrimin ilerlediği yolu görüp, bu yola yön verebilen bireyler halk statüsünden çıkıp bizzat lokomotif görevi gören aydın kısıma geçerler.
fransız devriminde sınıf bilincine ulaşamayan fransız halkı burjuvaların kalkanı haline gelmişken, gerek türk devriminde gerekse bolşevik devriminde devrimi yapanlar halkı bu uğurda sırtında taşımışlardır. her devrim halk isteği ile başlarmış gibi görünürken tamamı ile devrime ön ayak olan aydın sınıfın isteklerine gre şekillennir ve gelişir. tabi ki burada bahsi geçen aydın sınıfın amacı halkın ve ülkenin refah seviyesini yükseltmek, sürüklenmiş olduğu çukurdan çıkarmaktır; zira bir devrimin gerçekleşmesi için önce o toplumun dibe vurması gerekmektedir. konuyu dağıtmadan bir noktaya daha değinmek istiyorum. devrimi halkın adına aydınların yaptığını iddia ettiğim yukarıda ki yazıda, bunu kesinlikle halkın cehaletine dayandırmıyorum. bugün bile temsili demokrasi ile ynetiliyoruz. yani birileri bizim adımıza bizi ynetiyor. devrimde de bu işler aynı şekilde yürür. birileri bizim yerimize birşeyler yapar ve bize düşen onları desteklemek ya da eski düzenin kalıntılarını savunmaktır.
türk devrimin öncesinde ülkedeki durumu tekrar gözden geçirelim. ülke imparatorluk düzeninde feodal yapıda... dünya da ilk büyük çaplı savaş yaşanmış ve osmanlı kaybetmiş, kaybetmekle kalmamış dört bir yandan işgal edilmeye başlamış. sanayi devriminin gerisinde kalan osmanlı iyiden iyiye fakirleşmiş ve dışarıya bağımlı hale gelmiş. bilim, sanat ve teknolojide batının çok gerisinde kalınmış. merkezi yönetim iyiden iyiye zayıflamış, valiler saraydan bağımsız hareket etmeye başlamış. istanbul yüzyıllarca halkını sadece canına ve malına ihtiyacı olduğunda hatırlamış. halk kısmen kasten kısmen yönetim becerisizliğinden dolayı fakirleşmiş, ezilmiş ve cahil kalmış. kısacası anadolu insanı dibe vurmuş. ***
tüm bunların ışığı altında bir avuç vatanperver bütün bir ulusu bir araya getirip bağımsızlık mücadelesi vermiştir. bu kararın icrası için halkın rızası değil ne gerekiyorsa onun yerine getirilmesi her zaman en doğrusudur. zira artık mesele, bir millet için varolma meselesidir. dış düşmanları yenen vatanseverler daha sonra silahlarını yüzyıllardır kendisini sömürmeye başka bir halta yaramayan ve kurtuluş mücadelesi boyunca kendi çıkarlarını korumak adına işgalcilerle sürekli işbirliği içinde bulunan saltanata ve hilafete doğrultmuşlardır. ve işte bu noktadan sonra asıl devrim ve cumhuriyet resmen başlamıştır. ki aslında bağımsızlık savaşında fiilen gerek yasama gerek yürütme gerekse icra yetkisine hakim olan meclis fiilen cumhuriyeti kurmuştur. 29 ekimde sadece adı konulmuştur.
türk bağımsızlık savaşı ve türk devrimi belirli bir sınıfın çıkarları adına yapılan bir devrim değil, türk milletinin tarih sahnesinden silinmemek adına gerçekleştirdiği spontane bir varolma refleksidir. bu sebepten dolayı türk devrimin kesin bir başlangıç tarihi koymak yanlış olur. fakat devrimin illa ki bir başlangıcı olucaksa eğer bu tarihi 4 eylül 1919 olarak belirlemek en doğrusu olacaktır. zira gerek kurtuluş savaşına başlamanın gerekliliği gerekse ulusun dört bir yanından gelen seçilmiş delegeler tarafından ülkeyi yönetecek olan meclisin temelleri atılmıştır.
türk devrimi salt yönetim biçiminin ve yöneten sınıfın değişmesinden ibaret bir devrim değildir. türk devrimi yönetimin yanı sıra ekonomi, hukuk, sağlık, temel hak ve özgürlükler, eğitim, bilim, kültür ve sanat alanlarında da devrim gerçekleştirmiştir. devrim sonrasında tekke ve zaviyelerden kurtulunmuş, medeni eğitime gidilmiştir. devrim öncesi ülke çapında erkeklerde yüzde dört olan okur-yazarlık oranı altı yıl içerisinde yüzde altmışalra çıkarılmıştır. ülke ümmet kavramından ziyade ulus kavramı üzerine kurularak milli benliğin korunması sağlanmıştır. feodal toplumdan sıyrılıp kapital topluma dönüş başlatılmıştır.fabrikalar kurulmuş, ülke çapında üretime başlanılmıştır. toprak ağalarından topraklar alınıp, gerçek sahiplerine halka geri verilmiştir. medeni hukuka geçilerek her vatandaşa adil yargılanma hakkı ve temel hak ve özgürlükler verilmiştir. ülkenin dört bir yanına okullar, halkevleri ve köy enstitüleri açılmış, halk eğitilmiş, çeşitli zanaatler ğretilmiş, sanat ve bilim özendirilmiştir. bugün benim yirmi lira vererek aldığım dostoyevski, kafka ya da başka herhangi bir yazarın eserini büyükbabam ilk defa halkevinde görmüş büyükbabam.
yukarıda da belirttiğim gibi türk devrimi sıradan bir yönetim değişikliği ya da varolan monarşiye, oligarşiye karşı ayaklanma değildir. türk devrimi, türk'ün zoraki kazandığı varolma savaşının devamı olarak, modern dünya'nın ayakları altında bir kez daha ezilmemek için cehalete ve gericiliğe karşı verdiği sınavdır. türk devrimini burjuva devrimi olarak adlandıran arkadaşların, bu büyük ve ender devrimin yapıldığı şartları göz önünde bulundurarak, devrimin bize neler kazandırdığını tekrar düşünmesini temenni ederim.