yürüyorum. öyle bo$, öyle kendiliğinden. dı$arı çıkar çıkmaz elimi cebime atıp sigaramı yakmak için çakmağımı bulamadığım andan itibaren sigara içen birini görmeyi umuyorum. yok ama. tek bir insanoğlu bile yok sigara içen..
saatler 17:02'yi gösteriyor.. ben, henüz tanı$madığım biriyle bulu$maya gidiyorum. deği$ik bir ruh halindeyim. heyecan ve garipseme arası. gitsem mi gitmesem mi çeli$kisinde hâlâ. ama götürüyor ayaklarım..
duraktayım. durağa gelmeden az evvel sigara almak için büfeden ağır kanlı hareketlerde bulunduğumdan kelli otobüsü kaçırmanın pi$manlığındayım. bu randevuma gecikeceğimin de göstergesi. elim cebime gidiyor. henüz yeni $arjdan çıkmı$ telefonuma doğru. bir yerde okumu$tum. yeni $arjdan çıkmı$ telefonlar yeni bekaretini vermi$ kızlara benzerlermi$; elinizde patlama olasılıkları aynı 'bekaretini yeni vermi$ kız' kadar ciddi imi$. hehe. i$te tam öyle bir anda telefonumu kullanarak bir risk alıyorum, patlamaya hazır bir bomba..
mesaj kısmına giriyorum, 'gecikicem, otobüsü kaçırdım' yazıp daha 2 saat önce telefon rehberime kaydettiğim numaraya $eyediyorum mesajı. 'iletildi' diyor telefonum..
büyük bir çabuklukla, 38 dakika sonra önündeyim sevinç'in. bekletilmeyi sevmeyen ruhum bu kez bekliyor. uzun süredir bekletmeye alı$mı$tı halbuki. bekliyorum bir 10 dakika.. geliyor.. bozuk ağızıyla ve türk olmasına rağmen boktan ötesi türkçesiyle 'selammm' diyor. 'selam' diyorum. 'ho$geldin'.
öpü$üyoruz. yanaktan. 'ee' diyoruz aynı anda. ikimizde salağız.
iki salak bir araya gelirse bir kaçınılmaz vardır karar verme a$amasında: selamla$tıktan sonra hayatlarımızla ilgili hiç de sikimizde olmayan sorular sormak. soruyoruz. dinlemediğimiz cevapları alıyoruz..
'nereye gidelim' diyor içimizden biri. yine kim olduğu meçhul biri 'farketmez' diyor. belki de ikisi..
içmenin genel sosyal aktivite olduğu, içmeyenin dı$landığı ya da dı$lanmadığı, benim öyle nitelediğim bir yere gidiyoruz.
'iki bira' söyleyip birbirimize bo$ bakı$lar atmaya ba$lıyoruz. istemsizce.. ardından bir arkada$ı geliyor.. muhabbetin en koyu çizgilerinde geziniyoruz. o ise sıkılıyor. bir süre sonra telefonuna mesaj gelmi$ gibi yapıyor ve acilen kalkması gerektiğini söyleyip kalkıyor. yalnız kalıyoruz..
bizse her nedense çok mutlu oluyoruz. 'frekans' mefhumu bu olsa gerek. bir anda orada 'mutsuzluktan haz alma abidesi' oluveriyoruz. hayatlarımızın ne kadar yıpratıcı olduğuna dair hemfikir olana dek içiyoruz. birbirimizi koruma ve kollama e$iğini zorlamaya ba$ladığımız, 'kayna$ma' sürecini ba$arıyla tamamlıyoruz ve son otobüs denen zıkkımın varolmadığı bir evrene yatay geçi$ yapıyoruz. bu arada mesaj geliyor gidenden: 'te$ekkür ederim'.
hiçbir $ey yapmadan te$ekkür almanın 'dayanılmaz hafifiliği'ni ya$ıyorum.
neden sonra sevilen $arkıların küçük nakaratları sırayla sarfedilmeye ba$lanıyor: sarho$luk bunun adı. matizlik. ve bu sırada kafalarımızda bu gecenin gidi$atıyla ilgili 'denk getirme' dü$ünceleri haiz olmaya ba$lıyor birbirimizden bağımsızca. hiç çaktırmadan 'denk getiriyoruz'. taksilere atlayıp eve gitmek ve hiç olmadı konak'a kadar yürüyüp bayku$ları kullanmak varken.
alsancak'ın o ıssız ve seks kokan sokaklarında sağa sola yalpa yapa yapa yürüyoruz. kıkırda$malar bizim fon müziğimiz.
tenha bir pansiyon buluyoruz nihayet. içeride ya$lıca bir amca hiç de memnun görünmediği i$ini icra ediyor: mü$teri beklemek. ucuz pansiyonun bir odasını arkasındaki tahta panodan anahtarı alıp bize uzatmak suretiyle sunuyor hizmeyimize. soğuk havanın çarpıcılığını tüm bedenimizde hissediyor olsak bile gecenin 3'ünde, tek bir lavabo ve alafranga tuvaletin lüksüyle kavruluyoruz odaya girdiğimizde.
bakı$ıyoruz $öyle bi'. ingilizlerin deyimiyle '..well..' buyurup kısa bir bakı$manın ardından dudak dudağa buluyoruz kendimizi. uzun öpü$melerin tükürük dansını seviyoruz. tuzlu ve kirli bedenlerin birbiriyle kotarılması çok sevdiğimiz bir aktivite oluyor.
gece boyunca içtiğimiz onca tekilanın boğaz yakan sızısında almadığımız hazların acısını $imdi çıkarıyoruz.
yatağın gıcırdamasını hiç kafaya takmadan ve yarın sabahı dü$ünmeden geçirilen bir gece bu.
ve kimin ne için bunu yaptığı dü$ünülmeden..
yakla$ık 52 dakika süren bir seksin ardından göz bebeklerimizin kan çanakları arasında bulu$ması gerçekle$irken birbirimize tebessüm bombardımanı yapıyoruz.
--
gün doğumunda aptal saptal romantizmlerin getirdiği muhabbetlerin devamı niteliği ta$ıyan horultuların arasına çalan telefon giriyor.
telefon önemli..
bu ilk ve son kez duyduğum bir melodi.
kalkıp gidiyor. gerçeklikten çıkmı$ım, rüya sanıyorum.. bir süre sonra uyanıyorum. yalnızım. kalkıp gidiyorum. telefon numarasını almamı$ım. adını bilsem de soyadını bilmiyorum. 'telefon önemli' diyorum..
telefonun melodisini bir bütün gün mırıldanıyorum..