çalar saat kafamın içinde debeleniyordu; uyan ulan gerizekalı! tek bir darbeyle etkisiz hale getirdim arsızı, sus be yavşak dedim uyku kokulu kalın sesimle. 10 dakika daha sonra bir on dakika daha...
nihayet kalkabildim, yüzümü yıkadım, aynadaki ucubeye bir selam çaktım, o da karşılık verdi gariptir. sinir oldum ucubeye. sonra gidip suyu ısıttım, bardaklarca kafeine umut bağlamıştım. 3ünü bir arada içtim farkında olmadan. sonra üzerinde tozlar birikmiş kumandaya uzandım ve televizyonu açtım. açmamla kapamam bir oldu. haberde; kazada 9 kişinin yanarak feci şekilde can verdiği söyleniyordu spikerin yamuk ağzından. ve kahve sıcaktı, boğazımı yakmıştı.
yine bilindik mutsuzluk şarkılarından birini açtım ve hayali sigaramı yaktım, bol dumanlı. nedense sağlığıma düşkündüm, sigara kullanmazdım. yaşa yaşa neye yarar ve nereye kadar? soruyordum kendime. akşamdan kalma değildim, belkide geçmişten kalmaydım, geçmişte kalmıştım. bir çocukluk hatırası takıldı zihin yollarıma ve felç etti sık virajlı düşlem yollarımı. günlük düşünceler kornalarına abanmışlar ve karışıklığa sebep olan hatıraya küfürler yağdırıyorlardı. yağmurda yağmıştı üstelik zemin kaygandı.
yine bir kaza haberiydi içten gelen ve hiçbir farklılığım yoktu düzensizliklerden. yadırgadıklarından betersin oğlum dedim, saçmalıyorsun.
böyle bir hezeyanla güne başladım ve redd'e eşlik ettim; yine de keyifli bir gün.