-insan sevdiğini görmediğinde aşk biter mi?
- düşünsene, tanrı'yı bir kez bile görmedik ama onu seviyoruz.
- ama benimki o tür bir sevgi değil, sarah.
- belki de başka bir tür sevgi yok, maurice.
aşk, bir insanı tanrı'yı sever gibi sevmek mi, onu görmeden ama onu hissederek
onun varlığına bağlı kalmak mı?
bir dokunuşa, bir bakışa, bir sese, bir işarete muhtaç olmadan, onu besleyecek
bir bedene, bir vaade, bir ümide ihtiyaç duymadan, tek başına da sürebilecek
kadar güçlü bir sevgi mi aşk?
''sevmeye devam edebilmek için onu görmeliyim'' demeyecek kadar büyük bir iman,
büyük bir bağlanma mı?
bir ruhun bir başka ruha sarılması ve bu sarılışı bir bedene gerek duymadan da
sürdürebilme mi?
''tanrı'yı sevdiğim kadar severim seni'' diyebilmek, böylesine korkunç bir
bağlılığa rıza göstermek mi aşk?
peygamberler bile tanrı'ya bir kere yüzünü göstermesi için yalvarırken, hiç
görmeden de ruhunu bir başka ruha adamak mı?
hayatın içinde, insanların sevmek için görmeye ihtiyaç duyduğuna şahit oluyoruz;
kaybedişler unutuşları da getiriyor; bir bedenin aracılığı olmadan bir ruha
bağlılığımızı da çok sürdüremiyoruz. ''tanrı'mız'' olmuyor sevdiğimiz; imanımızı
çabuk kaybetmeye, bütün inançsızlar gibi sevgimizin sürmesi için bir kanıt
görmek istemeye çok yatkınız.
''belki de sevmenin başka türü yoktur'' diyen birilerinin romanların, filmlerin
arasında dolaşması ve bizim o insanları hayatta da bulacağımıza dair ümidimiz,
bizi aşka doğru çeken.
böyle bir ümidimiz olduğu için şiirler, romanlar yazıyor, böyle bir ümidimiz
olduğu için şiirler, romanlar okuyoruz.
aynen, ''tanrı'yı görmeden sevmek'' gibi siz de bir insanın başka bir insanı hiç
görmeden sevebileceğine, o insana hiç rastlamadan inandığınızda, romanların size
itaat ettiği o kutsal topraklara girmek için, o toprakların sınırlarında içiniz
ürpererek dolaşmaya başlarsınız.
birisi tarafından öyle sevilmek istersiniz.
ve birisini öyle sevmek.
ancak o zaman, gerçek bir mümin gibi, çekilecek olan acıları değil, bir tanrısı
olan bir kainatta yaşamanın mucizesini fark edersiniz.
acı dolu, isyan dolu bir mucize.
''keşke inanmasaydım'' dedirtecek, ''keşke onu böyle sevmeseydim'' dedirtecek bir
mucize.
ama bütün acısına, bütün kederine, bütün yalnızlığına rağmen vazgeçilmeyecek bir
mucize.
o mucizeyi görenlerin ondan kolay kolay kopabileceklerini sanmam.
benim inancımı paylaşanlar, bir gün öyle sevmeyi ve öyle sevilmeyi
bekleyecekler, bu inanç, onların içinde kapatıldıkları küçük hayatların
sınırlarını yıkıp onları vaat edilmiş hayallere taşıyacak.
bir gün biri onlara diyecek ki:
- belki de başka tür bir sevgi yok, maurice.