aslında gelmeyi can-ı gönülden istediğim zirveydi ve hatta oby blues zirvesi yapsam sanki kimse gelecek mi? diye sorduğunda ben gelirim lan diye atlamıştım. ancak caydım, döndüm, vazgeçtim, kıvırdım ve gelmiyorum. sebebi mi? sebebi basit. kültür seviyesi ölçeğinin blues sevgisi, bilgisi, hoşgörüsü olarak alındığı bir ortamda bulunmak bir eziyettir. entelektüel fetişleriyle başbaşa bırakmak istediğim insanların varlığı bile blues zevkini yaşamaya engel değil. ancak öyle bir hal almış ki fetişler, elitist bir faşizme dönüşmenin sınırına dayanıvermiş. bb king; the thrill is gone söylediğinde pekala uzay-zaman eğilip bükülüyor ve beni olduğumdan çok farklı şekillere büründürüyorsa, eric clapton'dan after midnight dinlerken kanım kaynıyorsa, robben ford'un; don't let me be misunderstood yorumunda her defa farklı tatlar alınıyorsa bunların yeri asla ve asla o zirve olmayacaktır.
çünkü müzik yalnız dinlenir ve müzikten haz almak için onunla bütünleşmek gerekir. fırça baget, baterinin zillerine vururken kulağımda kimin kime bacak omza yaptığını duymak istemiyorum. saksafon soloları esnasında, yürrü beeee diye bir haykırışa tanıklık etmek yahut kimin, kimlere, neyi, ne kadar verdiğini dinlemekten hoşlanmıyorum.
bu arada blues dedik de; sevmiyorum aslına bakarsan. kültürsüzüm resmen.