çoğu kişisel anlamda ezik olduğu için sosyal hayattan soyutlandıkları için onların evi gibidir. ve hayatlarının büyük bir evresinde bu stres ve depresif baskıdan kurtulamazlar. acayiptir anlayacağınız. kendimden biliyorum ilk defa dışarda bir kafeye lise 1 de gitmiştim. çünkü bize öyle bir anlattılar ki dışarıyı, sanki bütün paranızı o anda sizden alıp sizi dövüp sonrada sokağa atan kafeler varmış gibi. hele ki annem. anneme anne ben bu gün arkadaşlarla kafeye gittim. bi tost bir de portakal suyu içtim. çok da pahalı değildi ya. resmen gözlerinin büyüdüğünü gördüm. milyarlarımı kumarda kaybetmişim edasıyla bana baktı ve ne kadar dedi. 3 milyon olduğunu söyledim. çıldırdı. bir daha gitmememi ve eve dönmemi söyledi. halbu ki ordu evinde aynı menü 2 milyondu o zaman. pek de bir fark yoktu anlayacağınız.
neyse bu benim dönüm noktam oldu. sakalım da çıkmaya başlayınca ordu evine az uğrar oldum ve dışardan arkadaşlarım oldu. onlar da normal insanlardı bizler gibi. kimse onları dövmüyor kafelerde korkunç yaratıklar paralarını gasp etmiyordu. böyle böyle askeri ortamlardan uzaklaştım ve arada askeri ortamlardan uzaklaşamamış arkadaşlarımla karşılaştığımda bir çaya 2 milyon mu verilir arkadaş tepkileri alıyorum.
peki nasıl olmalı? bir kere askerler çocuklarını dışarı çıkmaya teşvik etmeli. onlara gerçek hayatı göstermeli. yoksa hepsi ezik büzük dallama insanlar oluyorlar. iki kuruş için en yakın arkadaşını satan, konuşmayı bilmeyen zavallılar. aslında onlar için bir yaşam alanı ordu evleri ama ellerinden askeri kimlik kartları alındığında bu zavallıcıklar pespembe vucuduyla güneşlenen ingiliz gibi savunmasız oluyorlar dış dünyaya. sonuçta hepimizin kimlikleri elimizden alınacak. yaş 25 oldu mu bay bay ordu evi.