cenazesinde. 27 şubat 2005te nusaybinde devletin eline geçmiş. televizyonda duyunca hemen atladım nusaybine gittim.
sonuçta benim çocuğuma terörist falan da deseler ben onu kendimden atamam, bırakamam. hemen gittim. cenazesini gösterdiler bana. başında birkaç yerden kurşun girmiş. gövdesinin alt bölümü açılmış, iç organları dökülmüş, göğsü boydan boya kesik... onu öyle görünce içim yandı, hemen yüzüne kapandım. sonra bayılmışım. ama şimdi ben oğlumu öyle gördüğüm halde hâlâ barış diyorum. niye asker anneleri de barış demiyor, niye onlar da bu konuda bir adım atmıyor?
ama onların içinin nasıl yandığını siz tahmin edebilirsiniz herhalde...
doğru, en iyi hisseden benimdir, ama olmuş bir kere, ölmüş bir kere bizim çocuklarımız...hiç değilse öbür çocuklarımız ölmesin, başkalarının çocukları ölmesin, artık kan dökülmesin. bari biz sarılalım birbirimize, çocuklarımız için sarılalım.
şu kapıdan şimdi bir şehit annesi girse ona ilk ne dersiniz?
hemen kalkar onu kucaklarım. bu barışın gelişmesinde herkesten önce biz rol oynamalıyız, derim. bak derim, ben bir oğlumu savaşa verdim, birini de şimdi barışa veriyorum.
yalnız oğlunuzun da olduğu o grubun gelişi öyle pek barış gibi algılanmadı; daha ziyade gerginliğe sebep oldu.
ama yanlış anlaşıldı. bizim oradaki sevincimiz zafer sevinci değildi. biz çok heyecanlandık. barış geliyor diye çok sevindik. devlet bunu görmeli. yoksa yani biz de kendi çocuklarımızı sokakta, çöplükte bulmamışız. onlar bizim ciğerlerimiz. ama ben nizarı kürt ve türk halkının arasında gelişecek barışa hediye ettim. sırf elimizi uzatmak için.
--spoiler--