taşımave ulaşım sektöründe kullanılan hayvanların nallanması, hayvan tırnakları altına demir parçası yani nal ya da nalça çakılması,nalbantlığı yaygın bir hale getirmişti. günümüzde otomobil lastiği neise nal da dünün osmanlısında aynı işlevi görüyordu. nalbantlar genellikle ulaşım güzergahlarında yer edinirdi.
kunduraya da pabucun içine giyilen yumuşak ayakkabıya mest denirdi. değişiktürleri vardı. devenin ayak derisinden yapılanına deve mesti, yandan kopçalısına serhatlı mest denirdi. iç mekanların temiz tutulması, mest giymeyi gerektiriyordu. mestçi esnafı ayak ölçüsüne göre çalışırdı.
saya,ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü. eskiden halk dilinde,evlerin giriş kısmında ayakkabıların çıkarıldığı veya konduğu ufak bölüme de saya denirdi. zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı. sayacı, dünün ayakkabıcısıydı. yaygın bir zanaattı. geniş bir müşteri kitlesine hitap ederdi.
keten,kenevir, pamuk gibi dokuma maddelerinden yapılan ince halatlara urgan denirdi. gerek ev ekonomisinde gerekse zanaatta urgan yaygın olarak kullanılırdı. urgancı örme işini bizzat yapar ve malını tüketiciye ulaştırırdı. genellikle sabit dükkanları bulunurdu. seyyar urgancı nadir görülürdü.
istanbulda yangınların büyük çoğunluğu, temizlenmesi ihmal edilmiş bacalardaki kurumların tutuşmasıyla çıkıyordu. özellikle ahşap binaların yoğun olduğu kent dokularında, baca temizliği büyük önem taşıyordu. kış öncesi bacacılara büyük iş düşüyordu. fırın bacalarının da her ay temizlenmesi öngörülmüştü.
bıçak ve emsali şeyleri çarka tutup bileyen esnaf genellikle seyyardı.demirden yapılmış ev aletleri görece değerli eşyalardı. istanbuldaki bileyci esnafının büyük çoğunluğu, karadenizli bekar uşağı ya da buharalı idi. bileycinin mahalleye gelişi kısa sürede duyulur, evsekenesi, her türlü kesici ya da yarıcı aleti sık aralıklarla bileyletirdi.
zerzevat sebze anlamına geliyordu. zerzevatçı ise bugünün maydanoz, dereotu,salata, hıyar, turp ve marul gibi sebzelerde uzmanlaşmış manavıydı.kent dokularının bir parçası olan bostanlar, osmanlı insanının sebze ihtiyacını karşılardı. zamanla halden, civar ve semt bahçe ya da bostanlarından, pazar yerlerinden tedarik edilir oldu.
topraktan yapılmış çanak, çömlek, testi, sürahi, bardak, kase, küp ve saksı gibi eşyalar satan esnafa çömlekçi denirdi. orta ve üst gelir grupları,kalaylanmış bakır kap kullanırdı. eskiden bayezid meydanında bir sıra çömlekçi dükkanı vardı. toprak kapların yerini zamanla bakır ve benzeri maden kaplar aldı. ama çömlek özellikle kırsal yörelerde günümüzde de hâlâ kullanılıyor.(birde bunun trabzon versiyonu var onunla karıştırmayınız!)
günümüz lokantasında tüketilen birçok besin maddesi, dün seyyar satıcılarca da pazarlanırdı. çarşı-pazar yerlerinde, meydanlarda hâlâ gözlenen ve düşük gelir grubuna yönelik seyyar pilavcı, lokantaların ya da aşevlerinin yaygınlaşmadığı bir dönemde evinden uzak, sokaktaki insanın öğle yemeği ihtiyacını gideriyordu. pilavcılar genellikle karamanlı olurdu.
salepçi dünün seyyar muhallebicisiydi. ancak muhallebi pazarlayan seyyar satıcılar da vardı. salep yumru köklü bir otun dövülmesiyle elde edilen beyaz tozun, şekerli süt ya da su ile kaynatılmasından elde edilirdi.özellikle kış aylarında bozacılar ve salepçiler müşterinin ayağına hizmet götüren seyyar satıcılardı.
meşrubat sektörünün gözdesi şerbetti. meyve özü, su ve şeker karışımı bu içecekya da şurup, yaz aylarında kent insanının serinlemesine vesile olurdu.ayrıca misafirlere şerbet ikram etmek de adettendi. şerbetçi dükkanları olduğu gibi, seyyar şerbetçiler de müşteriye hizmet götürürlerdi.özellikle seyyar demir hindiciler, istanbula izmirden gelirlerdi.
osmanlı uzun yıllar enerji kaynağı olarak odun kullanmıştı. kömür ancak 19.yüzyılda gündeme gelmişti. odun, çam gibi reçineli ağaçların yağı veçabuk yanmaya elverişli kesimleri kullanılarak ateşlenirdi. genellikle ürgüplü olan çıracı, tartıyla aldığı çırayı kalem kalem desteler, deste hesabıyla satardı. özellikle kış aylarında sokakta sık görülen bir esnaftı.
eski zamanlarda hemen her evin bir kuyusu vardı. ancak içecek su uzaktan getirilirdi. sucu ya da saka, şehir ya da kasabada su taşımacılığıyla uğraşırdı. pınar ya da çeşmeden aldığı suyu hanelere sevk ederdi.limonatacı ve şerbetçi gibi, özellikle yaz aylarında sokakta bardakla su satan seyyar satıcılara da sucu denirdi.
motorlu araçlar öncesi kent içi yükleme, boşaltma ve taşıma işleri hamal esnafının gediğiydi. mevsimlik olarak istanbul gibi büyük kentlere gelen hamalların güçlü loncaları vardı. meslek çoğu kez babadan oğula geçerdi. pazarlarda sebze-mevye taşıyanlarına küfeci denirdi. her işkolunun ayrı bir hamal kolu olurdu. bunların en ünlüleri, iç ve dış bedesten hamallarıydı.