evdeydik çok sevdiğim sevgilim, eşim maria vardı yanımda, bavullarımızı topluyorduk. balayı yolculuğumuza çıkacaktık. bir rüyadan güzeldi o anlarım; sevdiğim kişiyle, sevgilimle evlenmiştim. fakat bu güzel anların kabus olmasından korkuyordum. ben hep kötü sonuçları hesap eder ve ona göre davranırdım. evet, bunun yüzünden çoğu zaman hayatımdan zevk alamadım. garantici ve titiz bir adamdım.
maria: hadi ben hazırım charles. sen işin bitmedi mi daha uçağı kaçıracağız.
charles: bitti canım, hadi çıkalım.
___
(dükkan - 1995)
sekiz yaşındaydım, ellerim kanlar içindeydi ve yanımda babam vardı. bana bakarak bir şeyler anlatıyordu.
maxwell: bak burada akciğer bulunur; kalp bu akciğerin arasında bulunur. birini kalbinden yaraladığında onu öldürürsün.
babam devam ediyordu: "burada bağırsaklar vardır; bu karaciğeridir; burada midesi vardır..." bense babamın dediklerini dikkatle dinliyor ve onu zevkle izliyordum; ben de onun yaptıklarını yapmak istiyordum.
___
(uçak - 2009)
kan ter içinde uyandım kötü bir kabus görmüştüm. babam ve ben kasap olan dükkanımızda bir adamı ayaklarından asmıştık; babamsa bir şey anlatıyor gibiydi. babam da benim gibi bir kasaptı ama insan değil hayvan keserdi; sanırım onun etkisinde kalmıştım. benim kan ter içinde uyandığımı gören eşim telaşla 'ne oldu?' diye sordu. gördüğüm rüyayı anlattım.
okyanusun üzerinden geçiyorduk; biraz izledim penceremden. bu sırada uçakta bir sarsıntı yaşandı. hostes gelip her şeyin yolunda olduğunu söyledi fakat uçak bu sırada tekrar sarsılmaya başladı. ilk sarsıntıyı önemsemesem de bu sarsıntı korkmama sebep oldu.
___
(hastane)
uyandım her tarafım acıyordu. çevremde doktorlar vardı; telaşlı hal hakimdi havaya. bir sedyedeydim.
doktor: çabuk ameliyathaneyi hazırlasınlar. kan grubunu öğrenin 6 ünite kan istiyorum.
ilaçların etkisinden kurtulup uyanmıştım yanımdaki hemşire uyandığımı görüp doktora haber verdi; doktor geldi. ve durumumu sordu, olanları açıkladı. uçak okyanusa düşmüş ve be ağır yaralı bir şekilde kurtulmuşum. ameliyat olmuşum. doktor bunları anlatırken onun sözünü keserek,
charles: eşim, eşim nasıl? nerde, görmek istiyorum onu.
dedim. doktor bir süre duraksadıktan sonra bana baktı.
doktor: eşiniz şu an yoğun bakımda merak eteyin o da iyi olacaktır.
charles: görmek istiyorum.
___
(cenaze töreni)
ayakta zor duruyordum. tüm dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarım oradaydı. herkes benim gibi yastaydı ama hiçbirinin içi benim kadar acımıyordu bundan emindim. evet sevgilimi, biricik eşimi kaybetmiştim; ölmüştü ya da yeniden doğmuştu. belki beni bir yerde bekliyordu. gitmekle-gitmemek, ölmekle-ölmemek arasında kalmıştım ama bu şekilde hayatta kalmak ölmekten daha çok acıtıyordu. bu sırada annem yanıma geldi,
jane: oğlum soğukkanlılığını korumalısın. biliyorum çok zor bir şey ama kaderi böyle yazılıymış.
dedi annem bir süre sustum.
jane: merak etme biz senin her zaman yanındayız. bunu da atlatacaksın, beraber tanrı'ya dua edeceğiz. maria çok iyi biriydi, mutlaka cennette seni bekliyor olacaktır. bu tanrı'nın bir sınavı olabilir, sabırlı ol oğlum; merak etme her şey yoluna girecektir.
dedi annem. annem katolikti dinine oldukça bağlıydı. kader denen kimilerine göre her hayatın senaryosuna inanıyordu. böyle konuşması beni sinirlendirdi.
charles: tanrı bizi seviyor değil mi?
diye sordum anneme.
jane: evet.
charles: o zaman neden üzüleceğimiz şeyleri kaderimize yazıyor? bizi seviyorsa biz üzülünce o da üzülmüş olması gerekmez mi?
dedim sinirli bir şekilde. babamın dikkatini çekti bu konuşma ve yanımıza geldi.
jane: dediğim gibi oğlum bu bir sınav olabilir, sabırlı ol.
charles: ne sınavı anne benim sevdiğim kişi elimden alınmış ne diyorsun. 'kader diyorsun, 'tanrı bizi seviyor' diyorsun. sevgisini böyle mi gösteriyor tanrı.
maxwell: oğlum sakin ol.
jane: sabır oğlum, sabret.
___
(charles'ın babası maxwell devam etmektedir)
gelinimizin cenazesinin üzerinden iki ay geçmişti. oğlum charles kendini toparlayamamıştı. sevdiğini kaybetmenin verdiği acıya katlanamıyordu. o zaten diğer insanlardan farklıydı; insanlığa zarar veren bir canavar olabilirdi. öğrettiklerim sayesinde kendini kontrol edebiliyor ama bu olayın onu kontrolden çıkarmasından korkuyorum. ben bunları düşünürken sevgili eşim uyandı.
jane: gelmedik mi daha?
maxwell: hayır hayatım, az yolumuz kaldı.
önümdeki kamyon beni hayli yavaşlatıyordu, sollamak istedim. yolu kontrol edemedim, araç yoktur diye yola hızla yola çıktım. karşımdan baka bir kamyon bana doğru geliyordu.
___
(charles devam etmektedir)
daha sevgilimi kaybedeli iki ay olmuştu. bunun üzerine ailemi kaybetmem bende hayli derin yaralara sebep oldu. artık bu yükü kaldıramayacak durumdaydım. oturduğum yerden kalktım ve kendime bir viski doldurdum. gitgide hayattan kopmuş alkolik olmuştum. bir şekilde kendimi toplarlamalıydım.
babamın dükkanına gitmiştim. büyük bir dükkandı. yazar kasanın yanına gittim, altındaki çekmeceyi açmaya çalıştım, kilitliydi. cebimden bir anahtar çıkararak çekmeceyi açtım. çekmecenin içinde bulunan belgeleri kaldırdığımda altındaki butonu bulabildim ve bastım. daha sonra bodrum katına indim. bodrum katı depo olarak kullanıyordu babam. büyük bir dondurucu vardı. dondurucuya girdim, içeri girdiğimde başka bir odaya giden bir kapı gördüm ve girdim. içerde metal bir masa vardı. masanın bazı yerlerine bağlı kemerler vardı. odanın her tarafı fayans kaplıydı. sağımdaki dolaba yöneldim içini açtığımda keskin bıçaklar, matkap, ufak bir elektrikli testere... gördüm. rafta ise bir kutu vardı, kutunun içinde ise fotoğraflar ve bir zarf buldum. çeşitli insanlara ait profil resimleri vardı. hepsinin yüzüne korku hakimdi ama hepsinin suratına kırmızı bir boyayla gülümsüyor ifadesi verilmeye çalışmıştı. ben ise sanki tüm bunlardan haberdarmışım gibi gayet olgunlukla karşılıyordum. son olarak zarfı açtım ve içinden babam tarafından bana yazılmış bir mektup olduğunu anladım; okumaya başladım. mektup şöyle başlıyordu.
sevgili oğlum, sen öldürmek için yaratıldın...
___