dünyaya geldiğimiz andan itibaren neyi yapabileceğimiz ya da yapamayacağımız sürekli ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz, sonra amirlerimiz daha sonra da eşlerimiz ve kuşak çatışması yaşadığımız çocuklarımız tarafından tekrarlanıp durmuştur. Düzgün konuşmalıyız, oturmalıyız, Okumalıyız, adam olmalıyız... edepli ve karşı gelmeyen... Asilik asla yapmamalıyız, Bir sevgilimiz olmamalı, arkadaşlarımızla bir yerlere gitmemeliyiz, çünkü ne olur ne olmaz. Yüzücü olmamalıyız çünkü üşütürüz, artiz! olmamalıyız çünkü çok ayıp. "Aman bırak çocuğum sen onu kaldıramazsın, ben yaparım; sen onu beceremezsin." Ya da birileri ile sürekli kıyaslanarak onlar! kadar olamadığımız vurulmuştur yüzümüze. Bunlar bizi ve yaşamımızı yönlendiren "cam tavanlarımız" işte... kaderimizi belirlemiş, bizler de bu 30 santimlik yükseklikte yükselip alçalmışız yıllarca kafalarımızı vura vura... karşı koymamayı öğrendik kurallara uymayı da, başkaldırmamayı da.... Bu kalıplardan kaçıp kurtulabilecekken kıramadık zincirlerimizi aşamadık duvarları - setleri; zihinlerimizde kalıplaştırtığımız engelleri. Hayat dersimize hep sadık yaşadık. birçok şeyi yapamayacağımızı düşünerek adım atmaya cesaret edemedik, yerimizde saydık. Bazılarımız da cesur davranıp yel değirmenleri ile bile olsa savaşmaya kalkışmıştır. O cam tavanlarının üzerinden atlayarak özgürlüğü armağan etmişlerdir kendilerine. Özgürce yaşarken, başarılara imza atmışlar; attıkça da yeni başarılar kovalamıştır onları. Çünkü kendilerine inanmışlardır, başaracaklarına inanmışlardır. oysa ki aslında fanus içinde yaşamayı reddeden Kendimize olan inancımızı arttırarak tüm engelleri kaldırmak gerek.