ful yapraklari

entry14 galeri
    13.
  1. http://www.facebook.com/v...p?v=154160344233#comments

    adresinden bir kısmı izlenebilen 29 mart 2005 tarihinde gösterime girmiş ve hala devam etmekte olan istanbul devlet tiyatrosu oyunu.

    oyuncular:

    Özlem Güveli Türker
    Özden Çiftçi
    Musa Uzunlar

    Yazan: Civan Canova
    Rejisör: Turgay Kantürk
    Dekor: Ethem izzet Özbora
    Kostüm: Gülhan Kırçova
    Işık: Enver Başar
    Reji Asistanı: Emrah Eren
    Powerpoint Tasarım ve Resim Seçici: Vural Çınar
    Powerpoint Kumanda: Başak işur

    --spoiler--

    "Dünyada beni özleyen, sesimi duymak isteyen tek bir canlı dahi yok."

    Ful yaprakları, sesleri çıkmadığı halde hayata haykırmaya çalışanların oyunudur.

    "Orada kimse yok mu?"

    Yaşam hiç bir evresinde kucak açmamıştır, koca şehrin ortasında, tek kişilik hücrelerinde yaşamak zorunda bırakılanlara.

    Tek yol kendilerine benzer birilerini bulmaktır. Ama "kendilerine benzer birileri" de yoktur aslında. Çünkü o ortamda kendileri bile kendilerine benzememektedir.

    O halde gerçeği sanalın içinde eritmek ve de yeniden şekillendirmek gerekmektedir.

    "Ful Yaprakları", hiçliğin kıyısında dolananların var olma ve hayatlarını yeniden yazma çabalarıdır.

    ROMANYA ELViRA GODEANU TiYATROSU ULUSLARARASI FESTiVALi EN iYi KADIN OYUNCU ÖDÜLÜ

    Oyun, ara dahil 2 saattir.

    --spoiler--

    yazar canova'nın oyun hakkında yazısı;

    Oyun yazarken klavye üzerindeki parmaklarım genellikle frene basmakta zorlansa da, ısmarlama bir yazı istendiğinde tıkanır kalırım. Bir türlü yazamam o ilk cümleyi. Sinirlenirim.. Neden benden böyle bir yazı istendiğine öfkelenir, çaresizlikten laf cambazlıklarına başlarım. 'Oyunun anlatmak istedikleri kendi içindeki dramatik örgüde gizlidir zaten, fazla söze ne hacet ' düşüncesiyle kendi cümlelerimden aşırmalar yapar, sonra da cıcığı çıkana kadar didiklerim bunları.


    Oyunun provaları başladığına göre, "Ful Yaprakları" hakkında da program dergisi için er veya geç yazı istenecekti. Ben önce davranayım istedim ve keyifli bir anımda oturdum masaya.


    insan yazdıktan bir süre sonra yabancılaşıyor oyununa. Hatta öylesine yabancılaşıyor ki, oyunu çalışanların heyecanını paylaşmakta bile güçleniyor ilkin. Musa' nın Richard'ı benden daha iyi tanıması ya da Özlem'in oyun içerisindeki şifrelerden yola çıkarak dramatik kurgunun ve kişilerin geçmişlerini neredeyse eskiçağlara dayandıracak kadar boyutlandırması, bana uzun bir süredir kendimce geçerli nedenlerle ihmal ettiğim bir sevdiğimin, müthiş bir sürprizle karşıma çıkarılması gibi geldi. Farklı bir heyecen yaşadım. Kavuşma heyecanı. Ve bizi kavuşturanlar ikimizi de neredeyse bizden daha iyi tanıyorlar. Doğrusu da bu bence. Ben sevdiğimi ihmal etmişim ama yönetmeni ve oyuncuları sahiplenmiş onu. Bir süreliğine evlat edinmişler.


    Bunca girizgah cümlesinden sonra gelelim sadede. Ben bu oyunu niye yazdım?.. Dürüstçe söylemek gerekirse, ilkin çok farklı nedenlerle oturmuştum masa başına. "Ful Yaprakları"nı değil, başka şeyleri yazacağımı umuyordum. Başka ilişkileri, başka kişileri anlatacaktım güya. Oysa bilinç altımın beni masa başına oturtmak için düzenlediği küçük bir oyunmuş bu. Amacı "Ful Yaprakları"nı yazdırmakmış.


    ikinci sayfayı bitirdiğimde, o hain bilinç altım, Genç kız'ın "Ben aslında porno yıldızı olmak isterdim" dediği zaman, aslında ne olup ne olmadığını, gerçekte ne olmak istediğini ve de kendisini nasıl bir finalin beklediğini kulağıma fısıldamıştı bile. Yazma süreci boyunca daha bir çok şey fısıldamıştı kulağıma bilinç altım. Bazan sayfalar boyu kandırarak, onlarca sayfa yazdırtıp sonra da şaka yaptığını söyleyerek, binlerce kelimeyi çöpe attırarak, ama sonuçta bence çok mühim ipuçları verip gerçekten içinden geçenleri yazdırmıştı.


    "Dünyada beni özleyen, sesimi duymak isteyen tek bir canlı dahi yok." diye fısıldamıştı ilkin kulağıma bilinçaltım, belirsiz bir rol kişisinin sesini taklit ederek. Sonra da bunun ne yürekler yırtan bir haykırış olduğunu anlatmaya koyulmuştu...


    "insanını bunu söyleyebilmesi için, var olan tüm canlılarla bir biçimde ilişkişini bitirmiş olması gerekir." diye karşılık verdi aklım bilinçaltıma,

    "Düşünsene, kimse beklemiyor seni. Kimse 'nerde bu?' diye merak etmiyor. Ne bir ses, ne bir sinek, ne bir sevgi parçacığı, ne nefes, ne de aşk. Tek başına yaşamaya programlanmamış bir tür için katlanılmaz bir durum."


    "Ben de bunu söylemek istiyorum." dedi bilinç altım, ve tekrar sesini değiştirerek şöyle fısıldadı;

    "Orda kimse yok mu?"


    Ve aklım girdi devreye;


    "işte bunu anlatan bir oyun yazmalısın."


    Aklım ve bilinç altım arasındaki bütün bu konuşmalar yazma sürecinin başlarında oldu.
    Ben bu cümleyi yazmakta olduğum oyunun kişilerine söyletmesem de, için için hep şöyle haykırdılar ;.


    "Orada kimse yok mu?"


    Ful yaprakları, sesleri çıkmadığı halde hayata haykırmaya çalışanların oyunudur.
    Yaşam, hiç bir evresinde kucak açmamıştır; koca şehrin ortasında, tek kişilik hücrelerinde yaşamak zorunda bırakılanlara. Tek yol kendilerine benzer birilerini bulumaktır. Ama 'kendilerine benzer birileri'de yoktur aslında. Çünkü o ortamda kendileri bile kendilerine benzememektedir. O halde gerçeği sanalın içinde eritmek ve de yeniden şekillendirmek gerekmektedir.

    'Ful Yaprakları', hiçliğin kıyısında dolanan - bu tabirimi ukalaca bulmazsanız – anti kahramanların var olma ve hayatlarını yeniden yazma çabalarıdır.

    Oyunun ilk okuma provasına katıldığım gün, artık provalara gelmek istemediğimi söylemiştim arkadaşlarıma. 'Zaten en iyi yazar ölü yazardır' diye takılmıştı oyunun yönetmeni arkadaşım Turgay Kantürk. Bence de öyle. Asıl işim oyunculuk olduğundan bu duyguyu çok iyi biliyordum. Bazı oyuncular -ki ben de bunlara dahilim - ve de yönetmenler, her ne hikmetse, prova aşamasında yazarımızın 'naciz vücudunu' görmektense ruhuyla iletişim kurmayı tercih ederler. Çünkü masa başı ve sahne farklı mekanlardır. Masa başını doğum odasına benzetirsek eğer, sahneyi de çocuk yuvası ile üniversite arasında herhangi bir kuruma benzetebiliriz. Bu bağlamda doğumu yaptıran doktorun çocuğun akademik hayatına müdahale etmesi ne derece doğru olur?

    Oyunumu bitirdiğim gün ayrılmıştı yollarımız. Eğer yazarından bağımsız olarak var olabiliyorsa - ki umarım öyle olur - görev tamamlanmıştır. Ve de benim inancıma göre yazılan herşey herkesindir. Telif konusuna gelince, ben sadece doğum ücreti alıyorum.
    Ben haykıracağım kadar haykırdım. Çok sevgili "Ful Yaprakları"mı, farklı yapraklar toplamak uğruna yeni sahiplerine emanet ediyorum.

    Civan Canova
    Mart 2005
    3 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük