efendim, üniversite yılları, arkadaşlar üç kişi eve çıkmış; onlar bize geliyor, biz onlara gidiyoruz. amma velakin bir eksik var, üç elemandan biri hiç bir zaman görünmüyor ortalıklarda. "herhalde işi vardır" deyip susuyoruz. bir oluyor susuyoruz, iki oluyor sormuyoruz, üç oluyor artık dayanamıyoruz:
yan oda işaret ediliyor. kapının buzlu camına gazete kağıdı yapıştırılmış, o yüzden içeride yanıp sönen monitör ışığı belli olmuyor. kapıyı aralayıp içeriye giriyoruz. önce kesif bir koku karşılıyor bizi, ardından koyu bir duman. ortam karanlık, oda darmadağın. yerde sünger bir yatak, monitör yerde, klavye mouse önünde, tolga ise yatar pozisyonda knight başında.
tolga ekmek yemiş yere kırıntılamış, çikolata yemiş paketini ortaya atmış, donunu değiştirmiş o başka bi' yerde, kültablası çoktan izmarit manyağı olmuş, tuvaleti gelmiş dayanamamış köşeye zıçmış **, kitaplar darmadağın, gözler kan çanağı, saç sakal birbirine karışmış...
- olm tolga napıyon sen?
- kınayt oynuyom hacı. bak gel gel bilmemkaç tane charım oldu. bunlarla bilmemne kılıcı aldım. görüyon de mi bunu böle sallayınca...
- olm akışkanlardan kalmışsın devamsızlıktan manyak! hoca çağırıyomuş gelsin nerede o görücem diye?
- hee öyle olmuş yav. bak bu kılıcı geçen gün şu mına kodumun çocuğu 500 milyona...
- la bi zigdir git manyak mısın olm sen! kalk giyin git bişey yap manyak kapa şu bilgisayarı!
- dur dur kapama la şunu otomatiğe aliim da...
sonra? sonra ne mi oldu? tolga akışkanlarla beraber beş dersten kaldı. ana-babası okula gidiyor zannedip para yollamaya devam etti. yurtta kaldığı bir yıl boyunca bilgisayarı olmadığı için internet cafede oynamış, parasını ödeyemediğinden 500-600 liralık senet yaptırdığı ortaya çıktı. biz de o bir yıl boyunca cafede çalışıyor zannediyorduk, ne bilelim hiç çıkmıyordu ki.
kısacası, ara sıra kapatın o bilgisayarları, kendinize gelin lan manyaklar.