atarimizi bir heyecanla kurardık, televizyonda ayarlı kanalı açıp bir heves aldığımız '999999 in 1' kasedini atarimize takardık. (bir heves almıştık o kasedi, '999999 tane oyuna var lan. söyleyemediğim sayıda oyun lan; oyna oyna bitmez' hevesiviyle aldığımız kaset.) kasede ilk defa bakıyorsak kasette yaklaşık olarak 10 farklı oyun olduğunu öğrenip hüzünlenirdik. sonra hemen bu hüznü üstümüzden atar mario oyununu açardık. her bölümün sonunda yüksek puan almak için bayrak direğinde atlayabildiğimiz en yüksek yere atlardık. atlayamadığımızda üzülürdük. hurafeler çıkmıştı 'oğlum, ahmet bayrak direğinin üzerinden atlamış' diye. bunu ciddiye alıp her seferinde üstünden atlamaya çalışırdın ama olmazdı bir türlü. arada bir adaptörü kontrol ederdin, dokunduğunda elini yakardı. bazen bozulur diye soğuyana kadar fişten çıkarırdın adaptörü; bazense oyuna daldığından umursamazdın. bazılarımız yedek adaptör alıp oynardı. ısındığında yedeğini takıp, sıcaklığıyla el yakan adaptörü soğusun diye buzdolabına koyan bile vardı. anne, baba işten gelirdi. 'kapat oğlum biraz haberlere bakalım' derdi. tek televizyon vardı evinde. o günki atari maceran öyle biterdi. arada bir anne babaya masum görünüp, izin koparırdın ve oynamaya devam ederdin. 'oğlum yeter kör olacaksın' derdi anne. kulak asmazdın, şimdiyse dereceli lens kullanıyorsun. pişman mısın? hayır. çocukluk güzeldi. çok küçük şeyler mutlu ederdi, çok büyük olsa da dert şimdiki kadar üzmezdi.