bu durumun tek sorumlusu üniversite mezunu yetişkin evlatlarına 10 yaşında çocukmuş gibi davranan ebeveynlerdir.
anne, baba (bazen abi, abla) yıllarca yaptığı birikimini oğlu ve kızı için harcamakta, onları bir aslan yavrusu gibi değil de, ciğerci kedisi gibi yetiştirmektedir. çoğu aile çocuklarının evden ayrılıp kendi hayatını kurmasına izin vermek istememektedir. bu durum yeni mezun kişiye ücret için pazarlık yaparken geçim endeksini değil, işverenlerin belirlediği ücreti kabullendirtiyor. aksi mümkün mü? iş mi var? adamlar bunu zar zor verdiklerini söylüyorlar diyorsunuz. bu kesinlikle yalan. işveren dediğimiz adam bir yalan söyleme üstadıdır. bu ülkenin her sene en az 100 milyar dolara yakın parası yabancı bankalara çıkıyor. bu çalışanların birikimi değil herhalde.
peki çözüm ne?
2002 yılında, sirkecide kargo firmaları için çalışan yük taşıyıcılardan (hamal) biri 350 lira haftalık ile çalıştığını söylemişti. okuma yazma bilemeyen biriydi bu arkadaş. bütün hamallar aynı ücrete çalışıyordu. nasıl olur diye düşünürken olayın aslını sonradan öğrendim. hamallar orada örgütlenmiş, kimsenin ucuza çalışmasına izin vermiyorlar. bazısını tehditle bazısını aralarına alarak hemen ucuz iş gücünü engelliyorlar.
yani sözlüğe yeni bir "pis komünist" gelmiş demeyin diye bu kadar dolaylı anlattım. kesinlikle bir ütopya biliyorum ama tüm üniversite mezunları 3000 liradan aşağı çalışamayız diye aralarında anlaşsa, çoğu işveren; "bunu ödeyemem, eleman da kalmadı, işyerini kapatıyorum" falan demez. o parayı verir ve sattığı ürüne yansıtır.