ortaokulda edebiyat, bir takım $eylerin dilbigisi dersindeki gibi örnekleme kolaycılığı barındırmaması sebebiyle 'türkçe' adı altında i$lenen iki dersten zor olanı idi. zor olmasının yanı sıra kimileri için çok sıkıcı, büyük bir azınlık içinde çok zevkliydi. o azınlığın temsilcilerinden birisi de bizim sınıftaydı: ben.
$imdilerde kendilerini $iirsever ilân eden, hatta daha ileri gidip $air sanan büyük bir güruh, o zamanlar $iir denen mefhumdan nefret ederler, hoca $iir okutacağı zaman binbir çe$it dalavere ile 'ne yapsam da kaytarsam' diye kara kara dü$ünürlerdi. bir miktar utanç unsuru içeriyordu o zamanlar $iir okumak. aynı $ey müzik dersinde $arkı söylemek konusunda da geçerliydi pek tabi. topluluk önünde 'sunum' yapmak küçükken a$ağılayıcı bir $eyken büyüdükçe onore edici bir $eye dönü$ür.
okulda her sınıfta bir ağır ağbi vardı. hocalar ve ailelere göre 'serseri', 'zibidi' ve 'kötü çocuk'lardı onlar. okuldaki hiyerar$i örgüsü öğretmen ekseninden çıkınca ağır ağbiler arasında dağılırdı. bu ağbilerin en büyük vazifesi 'karizmayı ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek' idi. edebiyat dersinde eğer ezkaza sınıfın ağır ağbilerinden birine piyango vurursa sınıfın 'sıradan' tipleri kıkırda$ır, ağır ağbide sıranın altına doğru kafasını eğip 'olm tenefüste sizin ebenizi skicem' diye gözdağı verirdi.
bense 'ağır ağbi'lerden ve 'sıradan'lardan bağımsız, $iir okumaktan utanmak bir yana, 'ha$met babaoğlu' tokluğu ve 'rutkay aziz' $uhluğunun karı$ımına benzer bir sese sahip olduğumu dü$ünüp, en kısasından bile daha kısa olduğum sınıftaki kızlara bu yeteneğimi sergilemek için tüm iliklerimde hissettiğim büyük bir $iir okuma arzusuyla yanıp tutu$uyordum.
kısacık boyumdan mütevellit sıranın en önünde oturuyordum. en önde oturmanın tuhaf getirileri var. en önde oturuyorsanız muhtemelen hocalarınız tarafından sevilirsiniz. en önde oturuyorsanız sınav notları okunacağı sırada herkes size '$$t bak bakayım kaç almı$ım' diye sorup durarak sinirlenip küfretme ölçütünüzü test eder. en öndeydim evet. ve hep izliyordum. hocaları izlemek benim için sınıfı izlemekten daha zevkli, yanımdakiyle bilmem kimin bilmem kimi nasıl dövdüğünü konu$maktan daha güzeldi. ayrıca iyice izleyip tüm davranı$larını çözdükten sonra hocalara kısa süreli de olsa a$ık olmak/olduğumu sanmak gibi bir hobim vardı. en çok da matematik hocama a$ıktım. çünkü matematiğim kötüydü ve ondan korkuyordum. dolayısıyla korktuğum, benim için 'ula$ılmaz' olandı.
o 'ağır ağbi'lere piyango vuran günlerden birindeydik gene. ders edebiyat, hocamız 'eeveet, bugün $iir okuyacağız' deyip de beni benden almı$, sınıfın 'ağır ağbi'sine önceliği sunmu$ken bize $iir okutacağı kitabın yanında olmadığını farkedip bana baktı. bu bakı$ 'hadi öğretmenler odasına bir ko$u gidip kitabımı getir' anlamına geliyordu.
insan, doğası gereği beklemediği bir durum kar$ısında $a$ırmak gibi bir opsiyona sahip. 'çocuk' ise doğası gereği beklemediği bir durum kar$ısında 'abartılı biçimde' $a$ırmak gibi artı bir mükellefiyete tâbi.
öğretmenler odasına gittiğimde odanın kapısı kilitliydi. kısa bir an sınıfa dönüp dönmemek konusunda karar veremedim. okulumuz, yapısı itibariyle müdür odası, müdür yardımcısı odası, memur odası, öğretmen odası gibi tüm idari bölümü tek bir yerde toplamı$, onlara orada bir 'doğal ya$am alanı' sağlamı$tı. bilâhâre müdür yardımcısının odasında anahtarlar olduğu aklıma geldi. sınıfa gittiğimde öğretmenimin beni bu yarıda bıraktığım i$ için bu 'alan'a tekrar göndereceğini dü$ünerek müdür yardımcısının odasına doğru yönlendim. müdür yardımcısı odasında değildi ve öğretmenler odasının anahtarı duvarda asılıydı. odaya girdim, cam açıktı. dı$arıdan beden eğitimi dersindeki futbol oynayan öğrencilerin sesleri geliyordu. bir tanesi 'atsana mınagoyym $u sktiğmin topunu atsana mınagoyiğm' diye pas vermeyen arkada$ına bağırıyordu. bu küfür kombinasyonu benim henüz kullanabildiğim limitlerin çok üzerindeydi. pas alamayan çocuk, pas vermeyen arkada$ına 'senin götünü sikim ben' derken anahtarı alıp odadan çıktım.
öğretmenler odasının kapısını açıp içeri girdiğimde kar$ıma çıkan durum kar$ısında ne kadar $a$ırsam azdı. $a$ırmak o an'ı hiç de kar$ılamıyordu hatta: korkuyordum. ne kadar $a$ırsam ve korksamda o an'ı bir saniye gerisine getiremeyecektim. i$in daha kötüsü acaba pantolonum sudan çıkmı$ balığa dönmeden tuvalete yeti$ebilecekmiydim ?
öğretmenler odasının kapısını açtığımda, odanın memur odasına açılan kısmında duran masada müdür yardımcısı ve matematik öğretmenimi gördüm. fakat nedense etrafta 'artı onsekiz' uyarısı yoktu ve ben daha on üç ya$ındaydım. beni farketmeleri, toparlanmaları ve durumu 'genel izleyici' kıvamına getirmeleri sırasında geçen saniyeler ömrü hayatım boyunca kafamdan kazıyamayacağım bir takım 'an'ları muhteva ediyordu..
artık çok daha fazla korkuyordum matematik hocamdan. i$in içinde bir de müdür yardımcısı vardı. tanrım, nasıl bir i$in içine karı$mı$tım ben. hem onlar ba$kalarıyla evlilerdi, çocukları da vardı; böyle bi' $eyi nasıl yapıyorlardı ki ?
matematik hocam büyük bir hı$ımla bana doğru geliyordu. gözlerimi kapayıp olacakları bekliyordum. allahtan teğet geçmi$ti bana, tokat atmaya gelmiyordu. tehlike uzakla$mı$tı. müdür yardımcısının ağzından çıkan 'bana bak!' emir kipiyle benim için korku dolu dakikalar ba$lamı$tı. 'bana bak, burda gördüğün $eyi birine söylersen çok fena oluruz! tamam mı ?' hiçbir $ey söylemeden anlık bir refleksle odadan ko$arak uzakla$mı$tım.
sınıfa döndüm ve edebiyat hocasına kitabı bulamadığımı söyledim. edebiyat hocası beni seviyordu, gülümseyip kendi gitti almaya. sırama oturdum. kıpkırmızıydım. yanımdaki 'ahaha olm varya..' $eklinde bir cümle kurmu$tu ama dinlemiyordum. sol koluyla dürtüklüyordu bende anlamsızca onu dürtüklüyordum. bi$ey dü$ünürken aptalca tepkiler verirdim. 'noldu lan sana' dediğinde kendime gelip 'ha.. hiiç' dedim. 'salak' deyip sağ taraftaki diğer çocuğa 'olm varya ahaha..' kalıplı cümlesini kurdu. o dinlioyormuydu bilmiyorum.
bir sonraki ders beden eğitimi idi. ben beden eğitimi derslerinden muaf idim. eğer beden eğitimi derslerinden raporluysanız sınıfın daimi nöbetçisi sizsinizdir. sınıfta yalnız ba$ıma oturmu$ bu ba$ıma gelen acayip olayı anlamlandırmaya çalı$ıyordum. yalnızdım. koca sınıfta etrafa saçılmı$ pantolonlar, gömlekler ve çantaların arasında tek ba$ıma oturmu$ bundan sonra hayatımda ne gibi deği$iklikler olacağını dü$ünüyordum. acaba müdür yardımcısı beni okuldan atarmıydı ? gördüklerimi birilerine söylemelimiydim ? inanırlarmıydı ? hem söylesem ne olacaktı ki!? bana söyleme demi$ti hem müdür yardımcısı, belki aileme yapmadığım bir $eyi yapmı$ım gibi anlatırdı.
aklımdan geçen trilyonlarca ihtimalin arasında iyice sıkılmı$ biçimde boğu$urken sınıfın kapısı açıldı. gelen müdür yardımcısı idi. 'seninle bi' konu$alım' dedi. korkuyordum. ama belli etmemeliydim. sınıfa gelmi$ti ve ses tonu yumu$aktı. hemen değerlendirmeli ve ipleri elime almalıydım. 'okuldan mı atıcaksınız beni ?' dedim. 'hayır' dedi. 'öyle bir $ey olmaycak ama o gördüğün $ey aramızda kalıcak, tamam mı?' dedi. ayağa kalktı: 'sen akıllı bi' çocuksun'. ba$ımı öne eğdim. sınıftan çıktı. ağzımdan 'tamam' çıkmamı$tı..
evet çok korkmu$tum, belki haddinden fazla. ama 'korkularımla yüzle$mi$tim' ve sihirli bir değnek değmi$ gibi hepsi sona ermi$ti. artık matematik öğretmenim benimle daha fazla ilgileniyor, dersi anlayıp anlamadığım konusunda tatmin olmadan tenefüslerde yakamı bırakmıyordu. zaten ilk sınavda sıçmayı beklerken 70 almı$tım, daha ne olsun.
o gün anladımki her canlı kendi 'doğal ya$am alanı'nda kalmalı. ne biz ba$ka canlıların ne de onlar bizlerin 'doğal alan'larına girmemeliyiz.
bir süre sonra adımın karı$tığı bir kavga neticesiyle müdür yardımcısının odasında aldım soluğu. olayı ikimizden de dinledikten sonra diğer çocuğu ifadesini yazması için 'memur odası'na gönderdi. bana 'sende ona vurmu$sun, seni de disipline vermem lâzım ama vermiyorum'. 'kimseye bir $ey söyleme tamam mı ?'