ev ahalisini uyandırmamak için anahtarı yavaş yavaş yuvasına yerleştirmiş, kendinden emin bir hırsız edasıyla eve giriş yapmıştım. üzerimde cepheden dönmüş bir asker yorgunluğu vardı. alt tarafı bir saat maç yapmıştık (ne maçtı ama). çoraplarımı çıkarıp kenara fırlattım. üzerimdeki ter kurumuştu, çok yorgundum ve yarın sabah nasıl olsa alırım diye düşünerek duş almamak için kendimi ikna etmiştim. baygın bir vaziyette oynadığımız maçın geniş özetini hayal ederek uyuya kalmayı düşünüyordum. kan akışım yavaşlamış, beynim uyuşmaya başlamış yani tam uykuya dalacam, o lanet ses kulaklarımda çınladı. sesin yükselmesinden anlaşılıyordu yaklaştığı vız.vızz..vızzz...şlap!!!. karanlıkta cesedini bulamamıştım, ama öldüğünden emin ve huzurlu bir şekilde kafamı tekrar yastığa koymuştum. daha iki dakika bile dolmadan "gebermemiş şerefsiz" diyerek, yakalamak için bi hamle daha yaptım. yine başarısız olmuştum. bu şekilde 4,5 hamle yapmış fakat yakalayamamıştım. adi böcek sanki benimle dalga geçiyordu. sabrım tükenmek üzereydi. farklı bir strateji üzerinde durdum, kurumuş terimin tuzlu tadını beğenmez, gelir gider diye, sabırla hamle yapmadan suratımda ve kulağımda dolaşmasına izin verdim. heyhat, bu ne iğrenç bi sivrisinek ki, her şeye rağmen beni çıldırtmaya yemin etmişcesine saldırıyordu. vızıldayıp, vızıldayıp tekrar konuyordu itoğluit... battaniyenin altına giriyor, havasızlıktan tekrar kafamı dışarı çıkarıyordum ve yine geliyordu....
artık herşey bitmişti. asıl savaş tüm çıplaklığıyla başlıyordu. kural yok, acımak yoktu. tek hamlede yataktan ayağa kaltım, bir hışımla lambayı yaktım. gözlerim kan çanağı olmuş, vücut ısım yükselmişti, üzerimdeki tişördü çıkardım, elime terliği aldım ve "şimdi gel lan!!!, seni kansız sinek, moleküllerine ayıracağım seni, hadi buradayım" sözleri ile didik didik sineği arıyordum. annem açtı kapıyı:
- oğlum ne yapıyorsun
- sen karışma anne, onunla benim aramda. kapıyı kapat kaçmasın
- manyak mısın nesin, yat yerine bağırma gece gece
- onun leşini görmeden uyku girmez artık gözüme
-...(kapıyı çekti gitti)
"ahanda orada" sinek deli gibi kaçıyordu, saklanacak yer arıyordu. ama gözüme kestirmiştim bir defa, kaçmak imkansızdı artık. "vurdum! vurdum! vurdum!" perdede kıstırdığım sineği, seri terlik hareketleri ile öldürmüş, cesedinin bir leş gibi yere süzülüşünü doyumsuz bir hazla seyretmiştim. gazete kağıdına aldığım cesedi, çöp kovasına atmış, üzerine tükürmüştüm.
"artık huzurlu bir uyku çekebilirim" diyerek, yatağıma uzandım. sineği nasıl alt ettiğimi düşündüm. kendi kendime böbürleniyordum...
bir an gırtlağım düğümlendi, biraz fazla abarttığımı düşündüm. alt tarafı küçük, yavru bir sivrisinekti, belkide sadece oyun istiyordu, masum hamlelerle yüzme konarak benimle arkadaş olmaya çalışıyordu bu küçük sinek. oysa ben ne yapmıştım, şuursuzca, acımasızca, bütün öfkemi üstüne kusarak bir sineğin canını almıştım, bunu yapmaya hakkım var mıydı peki?. bilmiyordum anlamsız duygular içine girmiştim... galiba bu gece yaptıklarımı hiçbir zaman unutamayacağım.
evet, evet kendimi asla affetmeyeceğim...