açıkçası pazar günü çalışmak çok koymuyor. asıl koyan diğerlerinin çalışmaması. sabah yola çıkmışsın işe gidiyorsun. etrafta kimsecikler yok. siz bilmezsiniz tabi o durumu. ben de bilmiyordum çünkü. çalıştığım ilk pazar gününü unutamam. 'darbe mi oldu ulan , sokağa çıkma yasağı mı var, nerde bu millet' diye düşünmüştüm. korku içerisinde ilerlerken gözleri çapak dolu dershaneye giden öğrencileri gördüm. rahatladım. öğleden sonra telefonum çalmaya başladı. güne yeni başlayan arkadaşlarım uykulu bir şekilde 'şuraya gidelim mi lan' diye sorup 'çalışıyorum ben' cevabını aldıklarında adeta şoke olmuşlardı. inanamadılar. amacımı sordular. garipsediler. afedersiniz taşak geçtiler.
uzun süre cumartesi dışarı çıkmalarına ayak uydurmaya çalıştım. ama olmadı. bünye yorgun düşüyordu. ertesi gün az uyumanın da etkisiyle mor göz altıyla takılmak iş hayatımı olumsuz etkiliyordu. mecbur bıraktım. çektim elimi eteğimi istanbul gecelerinden.
izin günüm hafta içi. herkes çalışırken veya okuldayken ben izin yapıyorum. ne güzel değil mi? birlikte bir şeyler yapabileceğim hiç kimse yok. 'ne yapsam ne yapsam acaba? hımm. işe gidim lan bari' deyip haftanın 7 günü çalışıyorum. hee işimden memnun değil miyim? çok memnunum. zaten olmasam allah ın kulu yaptıramazdı bana. ama pazar günü niye çalışıyoruz ulan niye?
hadi şimdi sorun olmaz. kimsenin sorumluluğu yok üzerimde. ilerde evlenip sezercik gibi bir çocuğum olduğunda ne olacak? pazar günü sokağa çıktığında arkadaşlarının babalarıyla birlikte pikniğe gittiğini görünce gelip sorgulamayacak mı? sorgulayacak tabi. zeki çocuk o. babasının oğlu. sorduğunda, önce boynumu büküp hanıma bakıcam. hanım çaktırmadan ağlarken ben sezerciğe dönüp 'bunun sebebini anlamayacak kadar küçüksün yavrum' diyeceğim.