düşünelim. Neyi düşünelim? Bu toplum kimdir, Atatürk kimdir ve bu toplum atatürk'ü neden sevmek zorunda bırakılmış olabilir diye düşünelim.
Ne de olsa düşünmek, her insanın kendi adına yaptığı ve herkesin gerçeklere kendi mantık yoluyla dolaysız, en kısa şekilde ulaşabilmesini sağlayan bir eylemdir.
Evet, Atatürk'ü çocukluk çağından itibaren öğrenmeye başlıyoruz; hayatını, yaşadığımız devleti kurmak için nasıl mücadele ettiğini henüz küçük birer dimağ iken gelecekte örnek teşkil etmesi açısından en iyi yönleriyle(ki düşünce burada karmaşaya düşer; kötü yönleri de mi var? kimse mükemmel değildir.) dinliyoruz. Daha sonra ergenliğe giriyoruz ve kişiliğimiz yavaş yavaş oluşuyor. Bu evrede artık düşünme kabiliyetimiz oldukça gelişiyor ve ergenlikle beraber şüphe evremiz de başlıyor. Çevremizdekilerin menfaatlerine veyahut içtenliklerine uygun olarak farklı bilgiler duyuyoruz, yönlendiriliyoruz. Kimimiz kendi araştırmalarıyla, kulaktan dolma bilgiler yerine daha güvenilir kaynaklara başvuruyor ve Atatürk'ü daha yakından tanıma fırsatına erişiyor.
Bunlara dayanarak Atatürk'ü sevmenin yahut sevmemenin bize bağlı olmasından çok yetiştiğimiz çevreye, bir bakıma da sahip olduğumuz genlere, zekamıza, şüphe edip bildiklerimizin gerçekliğini kanıtlama isteğimize bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Duyduklarımız, anlatanların menfaatleri doğrultusunda yanlış ve kötüleme içeriyor olabilir. Duyduklarımız her zaman gerçek olmayabilir. Gerçekleri de illa tasvip edecek değiliz.
Bu bireyselliğe giden sevgi hususunda yapılması gereken bir şey varsa o da; bu devletin kurulmasına önayak olan, millete azim ve hırs aşılayan bu kişiye saygı duymaktır.