beni en çok etkileyen yazar olan dostoyevski hakkında böyle bir yargıda bulunan arkadaşa "ne diyon lan sen, fiodor abimize yanlış yapılır mı ulan" türünde bir çıkış yapmanın "budala"lık olduğunun farkındayım tabi ki. birkaç kelime de ben edeyim dostoyevski'nin -olmayan- budalalığı hakkında.
raskolnikov'u yaratan adamdan bahsediyoruz. hani insan ruhunun en karanlık noktalarını ortaya çıkaran kahramanı yaratan kişiden. raskolnikov karakteri insanın iç dünyasına yapılmış en sert gezidir. (yeraltından notlar kitabı da aynı kategoridedir) suç ve ceza yı okurken o kadar sarsıldım ki sanki dostoyevski benim ruhumun derinine girmiş gibiydi. kendimi çok zavallı hissettim raskolnikov karşısında. bir insan -dostoyevski- nasıl böyle bir kitap yazabilir diye düşündüm.
gelelim "budala" romanına. baş karakter mişkin'e. buyrun size raskolnikov'un karalık ruhundan mişkin'in bir insanda olabilecek en saf en temiz ruhuna. öyle bir karaktere hayran olmamak hangi insan evladının harcıdır ki.
"dostoyevski budaladır" lafını şöyle yazsak doğru olabilirdi belki bir ölçüde, "dostoyevski "budala"dır". prens mişkin karakteri kendinden izler taşımaktadır. bir ölçüde o romandaki "budala" dostoyevski'dir.
not: daha yazacak çok şey var bu konuda, to be contunied.
not 2: (patron çağırdı, budala herif *