inceden sahile doğru git.. ayaklarına bulaşan sıcak kumu hisset.. sessiz ol..
kırıldı, dayanamadı sallanan sandalye! inceden geçmişe doğru süzülmeye başlayınca bilincim altında kaldı ve dayanamadı sanırım!.. yenisini almak da zor.. öyle ya bir sallanan sandalye kolay alışmıyor anılara.. onu iyice koruman gerek.. ürkütmeyeceksin öncelikle.. geçmişe olan yolculuğunun uzunluğunu ya da ağırlığını hemen hissettirmeyeceksin.. zor iş!.. sağlam bir sandalye sahibi bile olamamak üzmüyor tabii ki ama müziğin sesini kesiyor meret gıcırtı.. can sıkacağı gibi..
- biz onların eksik kalmış yanıyız.
- biz?
- tamamlayamadıkları hayatları biz onların yerine tamamlıyoruz.. bu kadar..
- aslında olabilir.. hiç öle düşünmemiştim ama şimdi sen söyleyince aklıma geldi..
- ilker'de bunu farkettım..
- ben senin düşünmediklerini de düşünüyorum. bu yüzden buradayız.. kendine itiraf edemediğin şeyleri ben söylüyorum sana..
- yapamadıklarını da ben yapıyorum o zaman!
- benim istemediğim ve senin yaptığın hiçbir şey yok! ben sen meselesi de değil bu.. nasıl bir hayat istediğimizle alakalı.. nasıl bir hayat istiyoruz? nasıl hayaller kurup sonunda inceden tebessüm eşliğinde yıkılıyoruz? önemli olan bu!..
- sıgara?
- onların yaşamadığı ya da yaşayacak kadar özgür olamadıkları hayatları biz yaşadığımız için bizimle görüşüyorlar.. bize hayranlar.. bizi seviyorlar.. biz onları sevmesekte onlar bizi seviyor.. çünkü bize baktıkları zaman gördükleri şey olmak istedikleri kişiler.. her şeyi tatmış.. her şeyden bir parmak almış.. pişman olmuş.. yıkılmış.. dimdik dolaşmış.. özgürce ağlamış.. isyan etmiş.. düşünmemiş.. üşümüş.. inceden gülümsemiş bir taş dibinde.. içindeki boşluklarda boğulup kendi kendini asmış.. vs.. vs..
- bunların iyi olduğunu kim söyledi ki? mal bunlar! sıcak bir tebessümün açlığını bir bilselerdi bizi paçalarımızdan yakalar ve geri döndürmek için uğraşılardı..
- bak, insan denilen şey.. hani bizim sürekli dalga geçtiğimi şey.. olmak istediği şey olmaz hiçbir zaman.. hep eksiktir.. hep yarım.. hep birilerine hayrandır.. hep eksiktir..
- bira?
- bu sandalye benim canımı sıkmaya başladı..
- kıtasız'ın yemeğini verdin mi?
- evet, bira?
- pişman mısın?
- pişmanlık bir çıkış yolu olarak üretilmiş hayallerin/umutların vanasıdır.. ben hiç pişman olmadım çünkü bir çıkış yoluna hiç ihtiyacım olmadı.. hayatımdan, hayallerimden ve yıkıldıklarımdan dolayı pişman olmadım.. sikeyim keşkeleri.. kendimi yeni bir yıkıma hazırlamak daha heyecanlı..
kumsal sahibi deniz kenarları iyidir.. rahat kusabilirsiniz.. çok rahat ağlayabilirsiniz.. yıldızları rahatlıkla seyredersiniz.. bir yıldız kayar üzerinize doğru kıpırdamazsınız.. ziyaret ettğiniz her anı ürkütmemek için parmak uçlarınızda yürürsünüz.. sessizce nefes dahi almadan hareket edersiniz.. ne onuştuğunuza kulak kabartırsınız.. her an kendi içinde pişmanlık taşır.. her güzel şey kendi içerisinde çaresizlik barındırır..
kumsal sahibi olmayan deniz kenarları da iyidir.. bir banka oturtur anıları sessizce mavi derinliklerde boğarsınız.. kendi anılarınızın katili olursun.. anılarınızı gömmek için elbette geçerli nedenleriniz vardır.. anılar geleceği tehlikeye atan bir geç kalınmış pişmanlıktır..
deniz manzaları bir odanın penceresi önündeki kırık bir halde sallanamaya çalışan sandalye de iyidir.. o gün orada boğamadığınız anılarınızı doya doya, özgürce, hiçbir engel olmadan yaşatır..