ankara'yı anlamak ya da sevmek için orada yaşamış olmak lazım. bütün yogunlugu bütün keşmekeşine rağmen insanı içine çeken bi' girdap gibi ankara. o girdaba kapıldıktan sonra da içinde fır fır dönmekten müthiş bir zevk aldıgınız sehir...
buram buram siyaset kokan havası insanın lakayt kalamayacagı kadar keskin bi' şehir ankara. o havayı içinize çekerken farkedersiniz her seyin nasıl olup bittigini. uyanırsınız, ögrenirsiniz.
sıhhıye'den kızılay'a çıkarken sosyete pazarının kenarına konuşlanmış çevik kuvvetleri görürsünüz. çünkü orada her daim açlık grevi vardır. sonra burnunuza miss gibi haşlanmış mısır kokuları çalınır, dayanamaz alırsınız bi' tane.
sonra yavaş yavaş kızılay...
kalabalık, koşturmaca...
kapılırsın hızına.
ankara'da herkesin her zaman acelesi vardır. herkes bi' yana koşturur.
uzun otobüs kuyrukları, dolu otobüsler, ayakta kitap okuyanlar, kulagında kulaklıgı müzik dinleyen/dinletenler, akşamın yorgunlugunda uyuyanlar...
sıyrılırsın kalabalıktan.
sonra batıkent...
sakin semt.
sessiz, insanı rahatsız edecek tek bi' şeyin olmadıgı semt.
sessizlikte uzun yokuştan hacettepeliler sitesi'ndeki eve gidiş. şimdilerde anı olan ögrenci evine.
ankara.. yaşanılası bi' şehirdir. rahat, huzur dolu.