uzun süreli gözlemlerime dayanan iç burkan bir gerçektir...
90'lı yılların ortalarında başlayıp, 2000'li yılların başlarında sona eren ''faal heavy metal'' dinleyiciliği günlerimde yaşadıklarımı hala zaman zaman özlerim... bunun en büyük nedeni, tabii ki başta kalabalık ama esaslı olan arkadaş çevrem ve dinlediğim müziğin bana yaşattığı heyecandı.
o yıllarda heavy metal in underground çevrelerde popüler olması, hem müziği evinde dinleyen insanların sokaklara çıkmasına hem de türkiye'de çok fazla bileni olmayan ''metalci'' kavramının ortaya konmasına vesile olmuştu. ben de o insanlardan biri olarak günlerimi çoğu metalci arkadaşım gibi günde 8 saat sıkılmadan müzik muhabbeti yaparak, boş kaset alıp arşivi geniş olan arkadaşa sevilen grubun albümünü çektirerek, gotik kız avına çıkarak, grup kurarak, grup dağıtarak, ilk içkimi içerek, babamdan gizli kulağımı deldirerek, underground bar konserlerine giderek geçiriyordum... sokaktaki amcaların, teyzelerin hatta yaşıtlarımızın pis bakışları bile hayattan azami haz alarak yaşamamızı değiştirmiyordu...
tüm bunların nedeni doyasıya yaşadığımız özgürlük hissiydi. hepimiz kendimizi birer piç gibi hissediyor, tek kelimeyle hayatla taşak geçiyorduk...
günümüzde ise üzerlerinde yeni metal gruplarının t-shirt leri olan mutsuz çocuklar görüyor, üzülüyorum... metalci olmanın eskisi kadar haz vermemesinden mi, kasetlerin cd'ye, bar konserlerinin büyük stüdyo konserlerine dönmesinden mi, yoksa babaların artık kulak hatta dil deldirmeye karşı çıkmamalarından mı bilinmez, bu çocuklar bizim gibi değiller...
biz hakikaten başkaydık galiba sözlük. evet evet öyleydik...