jaguar

entry74 galeri video7
    6.
  1. mırıldandıklarım kitabından bir murathan mungan şiiri.

    1.

    masumlar ne anlatır yüzlerinde?
    cennet, neyi yitirdikten sonra aramaya
    başladığımız şeydir?
    içimizdeki boşluktan başka nedir ki ölüm?
    bu boşlukla nereye dek gidilebilir?

    umutsuzluk bir karanfildir,
    yalnızca bir karanfil
    hangi masaya yerleştirilirse o masanın rengini alır,
    ve bir masanın iki ucunda duran o mutlak uzaklıktır.
    kapanı olur o rengin, sahibini izler jaguar
    adımlarıyla

    ormanlar geçer içinizden
    izdüşüm hızıyla

    2.

    kendimizin karartma saatleri:
    ormanlar gözükür
    ışıklarımız kısılırken
    yüzümüze vuran çocukluğumuzun
    kabartma resimlerinden
    ve kitap sayfalarından edinilmiş geçicilikler,
    zorlanmış incelikler,
    umutsuzluğun kolladığı gerçeklik duygusu,
    buzulu çözülmemiş inançlar,
    tapınmalar;
    kurcalanmış içtenlikler,
    saplantının sayrılı yörüngesinde durmadan dönen
    izlekler,
    çağın bizi kuşattığı değerlerden uzak kalamayan
    -yerleştirildiğimiz- gündelik metinler,
    kişiliğimizin teorik ikliminde yeniden-üretim'in
    karmaşık sorunları,
    gündemimizde maddeler maddeler maddeler
    algılarımızın coğrafyasına mutsuzluk pahasına
    kattığımız şeyler

    oysa bilirsiniz yaşamın ivmesini:
    gelecek uzun sürer!

    3.

    gelecek masalı;
    dinlendiriciliğinde nice uykuların uyunduğu

    gün gelir siz de inersiniz
    duyarlığınızın beyaz atlı kır atından
    bir masal devi karşılar sizi
    -ormanınızın başlangıcında-
    der ki: yolunuz işte buraya kadar!
    anası, babası cüce olanlar,
    gün gelir başkasının yoluna duran
    dev olurlar

    hangi insan sonuna dek şair kalabilir ki?
    kırık vezinli şiirlerde gizlenirken o anatomik hayvan
    ormanı bırakmıştık ya masanın başında
    akşam vururken karanfile
    duyarlığımızn şamdanları tutuşurken
    ve usulca çıkagelirken deniz
    kıyısındaki her masaya hüzün
    eğilip kulağına fısıldamıştım o şarkıyı:
    -naim böyle yazacaktı öyküsünü-
    herkesin aşkında vardır gözüm!

    arabesk bir muhabbete doğru yol alırken
    yahya kemal'in, fikret'in, haşim'in şiirleri,
    nedense osmanlıca yazmaktan söz açmıştı biri
    -oysa masadaki karanfili bile fark etmemişti daha-
    "osmanlıca dediğin nedir ki, bir imla üzre gurbete
    çıkmaktan gayrı"

    demiştim
    karanfilin gözleri gözlerime değmişti
    bir minyatür ikindisiydi.
    sonra başa dönüp, masumlar ne anlatır yüzlerinde?"
    diye yinelemiştim.

    4.

    jaguarı uyandırılmamış ne çok masum sevmiştim
    ne kadar çok sevişmiştim
    beni sevdikçe kendini tanıyan
    benimle seviştikçe bedenini yurtsayan
    ne çok anı edinmiştim.

    5.

    ah palestra! yitik ütopya!
    kalıntılarının üzerinde jaguarlar geziyor
    ürkek ve vahşi adımlarıyla

    ayaklarında kendi ormanlarını gezdiriyorlar
    her gittikleri yerde saklanmak için
    bir ören üstüne kurulu bir kentten
    yeni bir imparatorluk yaratılırken
    her adımda kundaklayacak kendi gerçeğini
    artakalmış bir avdan, bir posttan, jaguar denilen o
    büyülü intikam

    yani kendimizi yakmadıkça içimizden çıkmayacak o
    şeytan!

    6.

    oysa başlangıçta bir avuç küldü,
    yüreğimizin balçığında bekletilmiş bir avuç kül,
    artakalmıştı biz çok küçükken çıkmış orman
    yangınlarından,
    davranışlarımıza eşlik eden
    (çocukluğumuza saklanmış)
    nice duygudan
    öldü sanılan

    sözcükler denenmişti. sevgi de.
    tartışmak, benimsemek, karşı çıkmak.
    ve asıl anlatılmak istenenin önüne saklanmak hep.
    şimdiyse

    jaguar geziniyordu aramızda;
    suskunluk başlamıştı
    herkes birbirine nefretini anımsamaya çalışıyordu
    bellek yoklanıyordu
    bozgunlar, yıkımlar, ihanet yerine geçebilecek kimi
    ayrıntılar
    zehrin şizofrenik bilinci
    masanın etrafı çoğalıyordu
    şimdi hiçbir karanfil yetmiyordu hiçbir uzaklığı
    tanımlamaya
    bütün tanımları altüst ediyordu içimizde beklettiğimiz
    jaguar
    çıkageliyordu delirmenin ateş hattından
    çıkageliyordu umutsuzluğun büyülü ideolojisi intihar

    7.

    bir öte-masalda kendine yer açan
    cüceler, devler, pelerinler, kuleler, şehzadeler
    umutsuzluğun bir yaşama sevinci olması epeydir
    düpedüz yaşanırken sanrıl ilişkiler
    biliniyordu, birbirinin yarasını görmeden dost
    olamayanların,
    birbirini acısız, ağrısız sevemeyenlerin
    duygu sarkacındaki tetik tutkusu
    ve her ilişkiye av borusuyla girenler
    kimse kimseyle hiçbir şeyi paylaşmıyordu nicedir,
    bir hastalığın birlikte yaşanması isteniyordu yalnızca
    her yara bulaşsın diye gösteriliyordu bir başkasına
    büyük ve ulu korolar katılıyordu
    kurbanın kıyıcılığını anlatan tragedyalara
    sessizlik zıpkındı yalnızca. sözcükler mızrak.
    böyle zamanlarda hiçbir şey anlatmıyordu ne konuşmak,
    ne konuşmamak.

    8.

    karanfil diyelim masanın rengine benzemekten çıkmıştı
    epeydir
    yalnızca pörsük ayrıntısıydı kırık vazonun
    -vazo sahiden kırıktı, akşama, o masaya çok
    yakışıyordu-
    artık her şey yalnızca bir zamanlama işiydi
    rakılar buğulanırken denizden
    izin isteyip ayrıldım hepinizden
    işte olmuştu. artık sevecektiniz birbirinizi
    herkesin jaguarı beni izlerken

    oysa ne kahraman, ne kurbandım ben
    masanın dirliğini korurken,
    küçük bir hesap yapmıştım ben de
    jaguarımı yanıma almış, ormanımı bırakmıştım size
    biliyordum çıkamayacaktınız içinden.
    2 ...