futbol, hayatımda çok da önemli bir yer tutmaz, en son ne zaman maça gittim hatırlamıyorum. olaylara dışardan, kuş bakışı bakan biri olarak, amatör bir yorum yapma ihtiyacı duydum. bu maç, beşiktaş tarihinde kötü yer etmiş, unutulmaması gereken bir karşılaşmadır.
beşiktaş dendi mi akla önce taraftarı gelir, inönü stadı'nın her maçta tezarühattan yıkılması gelir. avrupa'nın devleri bu sahaya geldiklerinde tribünlere bakakalırlar, neye uğradıklarını şaşırırlar.
aylar önce iki tane büyük kupayı müzesine götürmüş bir takımın, kaybedilen maçların, atılamayan gollerin ardından böylesine yerin dibine sokulması o taraftara yakışmadı.
inişleri, çıkışları olabilir. ancak karakteriyle milyonların gönlünü fethetmiş bir kalecinin, top eline her değdiğinde yuhalanması hiç yakışmadı. o kalecinin 90 dakika boyunca nasıl bir stresle oynadığını siz düşünün, düşünmeye çalışın.
transferler yanlış olabilir, yanlış kişilere yanlış paralar harcanmış olabilir. teknik direktör hala doğru kadroyu elde edememiş olabilir. ancak ülkenin en iyi kadrolarından birine, en iyi hocalarından birine sahip takımın böylesine madara edilmesi o taraftara yakışmadı.
tabata'nın attığı golden sonra, sanki şampiyonlar ligi finalinde takımın galibiyet golünü atmışçasına sevinişi, mustafa denizli'nin taşa dönmüş hali, kendisine koşan futbolculara rağmen tek bir sevinme, gülümseme belirtisi gösterememesi düşündürücüdür.
beşiktaş dün gayet güzel oynadı. şanssızlık olmasa, ilk 10 dakikada 3-0'a gelecek maç, bu berbat ortamda ancak 1-0 bitebildi. beşiktaş dün gayet güzel oynadı. ancak en yakın dostları tarafından arkadan vuruldu.
şampiyonluklarında güldünüz, eğlendiniz, egolarınızı tatmin ettiniz. ama takımınızı bu zor günlerde yalnız bırakabiliyorsanız, zaten siz beşiktaşlı falan değilmişsiniz. kim olduğunuzun farkına varın...