mehmet erte

entry4 galeri
    2.
  1. hakkında fazla söze hacet olmayan, sadece şu şiiriyle bile anlaşılabilecek, deha şair ve öykücümüzdür.

    ölüme katılan ellerim

    önce ve sonra geçti şimdiden
    sesimin biriktiği yere
    gitmek vakti geldi
    ellerimi daldırdığım o bulanık birikinti
    o sanki bir ahır
    boy boy tanrıların dineldiği

    kozalak pişirmek için yaktığım
    ateşlerde bulduğumu
    tanrılara katıp kaçtım
    ışığında rivayetlerin kaynadığı yıldız kokusuyla
    damarlandı gözlerimin ayların yağmurunu sızdıran yeri
    karıldım her gün boy atıyor olmanın seslerine
    ırladım yalnızca ölü seviciler toplandı başıma
    özümü doğumumdan ayırıp yığıştırdım
    bedenimi kalubelanın bendlerinden sıyırdım
    kambur bir put yaptım
    adını dünya koydum
    dünya ki ben onu
    erik ağaçlarının gölgesinde uzanarak kavradım
    bedenini topladığı kayısıların
    bir bölümü gibi veren kadınla
    salyangozların hemşiresi olan bir gök altında seyreldim
    bu gün
    kendimi boğmak istiyorsam
    bu
    yaşamayı sevmediğim için değil
    çok uzun zamandır ellerimi seyrettiğim içindir

    ellerim yorgunluğumda bir cinayetin arifesi olarak
    ellerim
    putlara armağan edilen bedenlerin
    iskeletleri arasında bir karıktan
    sesimin suyuyla yüzüme vardı
    yüzümde birşey bekliyordu ellerimi
    sivilliğim

    acıştım
    ölüm de doğabiliyordu
    insan ellerine bakarak ölümü doğurabiliyordu

    dişlenmeyi uman etler, yalanmayı bekleyen kemikler.
    ölü kayaların kuru kanı üzerinde yıldızların cengi; su.
    dinlendirilmiş su, öfkesini belli edemez, oyulmuştur gözleri onun.
    suyun kandıramadığı, ancak çamurlaştırabildiği bedenler.
    asasız musa, çarmıhsız isa. gökyüzüne sığmayan gece.
    kendisine imrenebileceğimiz tek meleğin tanrı'ya isyanı.
    iri kemikleriyle güneş, her sabah bize zorla anımsatılan.
    anna karenina'nın kendisini altına attığı tren.
    tepelerin ardından çekilmeyen korku, köprüleri bırakmayan acı.
    bu gûruh, yutkunduğumuz bu acun. adam kayıran gece.
    ve kendini geceden ayrı tutan bir yıldız, aşk mı?

    güneşi anlamak, etlerini şişiriyor adamların; etleri anlamak,
    dişlerini biliyor kurtların. sorular nerede?
    bir ibrahim vardı hani, ibrahim hani?
    geri geldim cevaplardan, uyku istemem, ne yorgunum, ne de aç.
    geri geldim işte, bir yere gitmeden, ben geri geldim ya,
    peygamberler nerede?
    zamanın zul'karneyn'i kim? ilyas'ı soruyorum, yahya'yı ve isa'yı?
    tüylerim dökülüyor, bana mevsimi söyle, söylemezsen bilemem.
    gözlerimi açamam, yatamam kalkamam. vapura binemem.
    trene binemem.
    sayfayı çeviremem. sayfadan dönemem, sayfaya giremem; sayfa.
    gözlerimi açamam, açarsam unuturum. açarsam eyvah, unutursam yandım:
    nesnelerin etrafında dönüp onları güzel kılan melekler yok artık.
    yalnızca toz, ışığı eyerlemiş bir yağınacı yolcu, toz. ve yalnızca duman.

    biz aziz tasviri, bir kilise, bir papaz da yok! durup günah çıkaralım.
    bir sözcük de yok! çarpılmış yüzümüzün yerine koyalım.
    diz çökelim ve dua edelim, meryem ana'mız korusun bizi.
    kimlerdi onlar, gece gündüz kayra buldular ve onlardan sorulurdu,
    neymiş iyilik, güzellik.
    şimdiyse biri bile yok: yalnızca toz, yalnızca kuraklık.
    tanrı, bir ihsanda bulunur da şu kayalar dirilir mi?
    şu bulutlar, bir daha duaların hizmetine girer mi?
    yıldırımları bekliyorum, evet, fırtınaları; ve tufan.
    ve her yıldırıma bir adımım eşlik edecek; ateşi diliyorum,
    suyu diliyorum, tufanı diliyorum.

    mehmet erte/ kitap-lık dergisi mart-nisan 2002 sayısı
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük