uygur türkleri

entry179 galeri video3
    31.
  1. jeopolitik-jeostrateji kurbanı uygurlar

    Cumhurbaşkanı Gülün bir hafta önce ziyaret ettiği Çinin kuzey batısındaki, 8. 3 milyon Uygurun en büyük etnik grup olarak yaşadığı Şingcang Uygur özerk bölgesinin başkenti Urumçide temmuzun ilk haftası Han milliyetinden Çinlilerle Müslüman Uygurlar arasında meydana gelen olaylarda 192 kişi öldü, 828 kişi yaralandı.

    Daha önce de defalarca bağımsızlık istemiyle ayaklanan Uygurlar ile hükümet güçleri arasındaki anlaşmazlık 26 Haziranda bir Uygur işçinin Han bir kadına cinsel tacizde bulunduğu iddiası üzerine çıkan kavga ile başladı. Bazı Uygur göstericiler Han milliyetinden olanlara saldırarak otomobil ve binaları ateşe verdiler. Sonrasında da olaylar kontrolden çıktı.

    Olaylara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Başbakan Erdoğanın Çin olaylarını soykırım olarak tanımlayan popülist açıklamaları da Türkiye açısından çok düşündürücüydü. Daha öncede Gazze savaşı sırasında israeli benzer şekilde ağır eleştiren Erdoğanın ikide birde birilerine soykırım yapıldığından dem vurması soykırım tanımlamasını ayağa düşürme çabasından başka bir şey olmasa gerek. Ermenilere soykırım yapıldığı konusunda neredeyse tüm dünyanın birleştiği bir ülkenin, Tencere dibin kara hikayesinin hatırlatılmaması için soykırım tanımlamasını herhalde daha dikkatli kullanması gerekir.

    Çinli yetkililer yaptıkları açıklamalarda olayları ABDde yaşayan sürgündeki geçici Uygur hükümetinin başbakanı, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadirin kışkırttığını öne sürdü (Obamanın Rusya ziyaretinde ne gibi pazarlıkların yapıldığının henüz bilinmediği bir anda ve Dünya Uygur kongresinin toplanmasına çok az bir süre kala bu olayların çıkması düşündürücüdür). Çinin kapitalist inşa sürecinde sıfırdan en zengin kadınlardan biri haline gelen Rabia Kadir ayrılıkçı hareketlerinden dolayı 1999 senesinde hapse mahkum edildi. Altı yıl cezaevinde yattıktan sonra Washingtonun devreye girmesiyle salıverilince ABDye sığındı ve siyasal faaliyetlerine ABDnin desteğiyle orada devam etti.

    Uygur halkı tarihte iki kez devlet deneyimi yaşadı.1930larda bölgede patlak veren isyanlar 1933 yılında Kaşgarda Doğu Türkistan islam Cumhuriyetinin ilan edilmesiyle sonuçlanmıştı. Ancak islam cumhuriyeti, Çinli general Şıng Şısayın bölgenin kontrolünü
    ele geçirmesiyle tarih sahnesinden silindi. 1944 yılında Şingcangın kuzeyinde bulunan bugünkü Kazak özerk bölgesinde SSCBnin desteğiyle kurulan ikinci Doğu Türkistan islam Cumhuriyeti ise 1949da Çin Halk Kurtuluş Ordusunun Şingcanga girmesiyle sona erdi. Bu tarihe kadar eyalet statüsünde olan bölge 1952de Özerk bölge olarak ilan edildi. Ancak Çin Anayasasına göre Çince ile birlikte resmi dil olarak kabul gören, yaşamın her alanında yaşatılan Uygur dili ABDnin 2001 Aralık ayındaki Afganistan ve Mart 2003deki Irak işgaliyle Asyaya adım atmasından sonra yasaklandı, Uygurlar baskı görmeye başladı.Resmi daireler,okullar ve üniversitelerde Uygur dili yasaklandı. Nüfus kaydırmaları,asimilasyon süreci işlemeye başladı.

    Neden Uygurlar Ve Niçin Şimdi

    Bu sorunun sağlıklı bir yanıtını bulabilmek için genel bir panorama yaparak bölgenin jeopolitik-jeostratejik konumunu koymak gerekiyor. 20. yüzyıldaki hızlı sanayileşme ile birlikte son çeyrekte Çin ve Hindistanın da kervana katılması enerjiye duyulan ihtiyacı büyük oranda artırdı. ihtiyacın artmasına karşın üretimin aynı oranda artmaması, aksine mevcut kaynakların hızla tükeniyor olması sanayileşen ülkeleri yeni kaynak arayışlarına itti. Jeopolitik olarak bir eksen olan ve enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahip Orta Asya, başta ABD elebaşılığındaki emperyalizm olmak üzere Çin, Rusya ve Hindistanın iştahını kabarttı. Orta Asya enerji kaynaklarına sahip olmak için büyük devletler arasında akıl almaz bir satranç oyunu oynanmaya başladı.

    Oyunun baş aktörlerinden ABD 11 Eylül saldırısını bahane edip 2001 yılında Afganistanı işgal edip köprü başını tuttu. Afganistanın Orta Asyanın enerji kaynaklarını Pakistan ve Hint okyanusuna ulaştıracak geçiş ülkesi konumunda olması küresel enerji rekabetinin doruk noktasına çıktığı 21. yüzyılda stratejik önemini göstermekte. Obamanın Başkan seçilmesinden sonra ABD stratejisinde bir eksen kayması ile merkezin Ortadoğudan Afganistan-Pakistana kaydırılacağının ilanı yeni stratejinin Ortadoğudan çok Orta Asya üzerine inşa edileceği ve bölgede daha çok kan ve entrika görüleceğini de anlatmakta. ABD Afganistanı merkez alarak yürüteceği Orta Asya politikası ile Rusya ve Çini baskı altına alıp Hazar ve Orta Asya petrolleri üzerindeki Rus tahakkümünü kırmak istiyor. Obamanın son Rusya ziyaretinde Afganistana yapılacak lojistik destek faaliyetlerinde Rusyanın hava koridorunu açarak yardımcı olacağının açıklanması, ertesi gün Kırgızistan hükümetinin Manas üssünün yeniden faaliyete geçmesine izin vermesi yeni stratejinin temellerinin örülmeye devam edildiğini gösteriyor. Bu destek açıklaması çelişkili gibi görünse de devletlerin uzun vadeli çıkar hesapları düşünüldüğünde garip gelmemelidir. Afganistanın Taliban tarzı bir yönetimin eline geçmesi halinde Müslüman Orta Asya ülkelerini ve yumuşak karnı sayılan bölgeleri doğrudan etkileyeceğini bilen Rusya ABD;nin Afganistanda başarılı olmasını istiyor.

    Diğer yandan emperyalist sistemin krizi dalga dalga yayılırken küresel emelleri olan bölgesel ekonomik ve askeri güç Çin büyümesine devam ediyor. Yeni yüzyılın ilk yirmi yılını ekonomik, diplomatik, askeri gelişim ve süper güç statüsü kazandırmak için fırsat süresi olarak gören Çin hızlı gelişmenin başta enerji olmak üzere doğal kaynaklara ve pazarlara kesintisiz erişme, deniz ulaştırma hatlarının açık bulundurulmasına bağlı olduğunun bilincinde. Enerji ihtiyacını büyük oranda sağladığı Orta Doğu ve Afrika petrollerini (Sudan) taşıdığı Hint Okyanusunun ABD deniz gücü sebebiyle riskli hale geldiğini gören Çinli yöneticiler bir yandan alternatif yollara yönelerek Orta Asya ve Hazar enerji kaynaklarına ulaşmaya çalışırken diğer yandan stratejik deniz yollarını kontrol edecek açık deniz gücüne sahip olmanın faaliyeti içinde. Ancak bunun Avrasyanın hakimi Rusyanın tepkisini çekeceği de görünen gerçek. Diğer yandan Çinin Uzak Doğu, Moğolistan ve Güney Sibiryadaki jeopolitik oyunlarının hareket alanlarını daraltacağı için Rusya ile uzun vadeli bir stratejik ortaklıkta fazla itibar görmemekte.

    Tarihsel geleneklerin etkisiyle Çinin kısa bir dönem hariç (1949-1958) Atlantikçiliği, Jeopolitik bir aksiyom olarak Güneyde ve Doğuda Rusyanın potansiyel düşmanı olarak görülmesine neden olmakta. iki nedenden dolayı Çin Rusya jeopolitiğine göre tehlikelidir. Kendiliğinden Atlantikçiliğin jeopolitik üssü olması ve sahipsiz alanlar arayan yüksek nüfus yoğunluğu olan bir ülke olması. Bu iki durumdan dolayı Çin Rusyayı mevzii açıdan tehdit eden bir devlet konumunda görülüyor. Tüm bu mülahazalar somut siyasi durumdan bağımsız olarak Çini Rusyanın potansiyel düşmanı yapmaktadır. Bu sebeple Rusya iç güney kuşağının en doğu kesimindeki bölgeyi Çinin aleyhine daha geniş bir sınır bölgesioluşturarak genişletmek istiyor. Rus jeopolitikçiler öncelikle Çinin kuzeybatısının daha güneydeki topraklardan koparılması gerektiği görüşündeler. Bu çerçevede Rus jeopolitiği uzun bir siyasal özerkliğin tarihine sahip Türk etnisitesi Uygurlar ve Tibetde ayrılıkçılığı faal bir şekilde destekler. Zira Sincan ve Tibetin Rusyanın kuşağına dahil olması halinde güvenilir bir savunma kalkanı oluşturulacaktır. Sincan ve Tibet olmazsa Çinin enerji zengini Batı Sibirya ve Kazakistana jeopolitik müdahalesi imkansız olacaktır. Keza bu bölgelerin istikrarsızlığa dönüştürülmesi halinde bile ilk aşamalar Rusya için stratejik kazanım olacaktır. Tibet-Sincan-Moğolistan-Mançurya hep birlikte Rusyanın güvenlik kuşağını oluştururlar. Bu bölgedeki başlıca hedef Pekinin dikta politikasından muzdarip yerli halkı kullanarak bahsedilen toprakları ve kendi yumuşak karnını denetimine tabi kılmak, Çin açısından da Kazakistan ve Sibiryaya Kuzeye atılım için bir köprübaşı elde edebilmektir.

    Son Yerine

    Çinin kuzey batısından kuzey doğusuna giden kuşak sıra dağlarla çevrilidir. Daha yukarılara çıkmak için 10-15 geçiş noktası olsa da gerek çıkan ve gerekse giren için oldukça zordur. Bu kuşakta sırasıyla batıdan doğuya doğru Sincan-Tibet-Moğolistan ve Mançurya sıralanır. Her hangi bir gücün bu bölgeleri istikrarsızlaştırması halinde Çinin enerji mücadelesinde kuzey batıya ve kuzeye çıkabilmesi olanaksızlaşacağı gibi bölgenin istikrarlı olması halinde ise aksine Rusya ve ABD bakımından enerji paylaşım savaşında zorluklar baş gösterecektir.

    işte tamda bu nedenlerden ötürü mazlum Uygur halkı büyük güçler tarafından kurban olarak seçilmiş ve bu güçlerin özelliklede ABD elebaşılığındaki emperyalizmin büyük oyununun ilk halkası olarak alet edilmiştir. Muhtemeldir ki Rusyada bu oyuna onay vermiş olmalıdır.
    16.07.2009
    Ahmet HACALOĞLU K.
    0 ...