fragmanını henüz görme şansımın olmadığı, serinin ikinci halkası.
zaten twilight konusundaki görüşlerimi belirtmiştim daha önce. popülerleştirildiğinden, filmin her zamanki gibi daha kötü oluşundan. madem durum bu, akşamları da sıkılıyorum geniş aile yoksa, kitaptan yana tercih yaptım ben de sonuç olarak.
-spoylıır içerebilir-
ilk kitaba göre new moon un daha sönük kaldığını söyleyebilirim. aşk acısı güzel işlenmiş, bella sürekli göğsünde bir delik olduğundan bahsediyor, aşkı en güzel anlatan metafor bu bence. bir çaresizlik anında kendisinden yaşça küçük jacoba tutunmaya çalışıyor ve bir anlamda onu da yitiriyor. bu sefer ikinci bir deliğin açıldığını anlatıyor. bu bile güzel diyebilirim.
sevmediğim yanları protagonist bellanın bir türlü mutlu olmayı bilmemesi. yani düşünsenize sevgilinizin kardeşi (görümce) size doğumgünü hediyesi alıyor, parti hazırlıyor, siz ona tribin allahını yapıyorsunuz. bu kadarına nankörlük diyorum. sonra sakarlık sorunu. bella düz yolda ayağı taşa takılan tiplerden, bütün manyak olaylar onun varlığında mevcudiyet bulmuş, misal evde de efendi gibi hediye açmasını bilemeyip parmağını kanattı ve olaylar gelişti, bu da sizin sabrınızı zorluyor bir yerde. inandırıcılık kaybediliyor bir yerde. ama olaya salt aşk olarak bakarsanız hoşa giden çokca ayrıntı bulabilirsiniz. mesela terkeden sevgilinin sırf sesini duyabilmek için ormanın içinde kilometrelerce yürümek. vay anasını be bana kısmet olmadı.*
neticede güzel sayılabilecek, stephenie meyer ablanın akıcı diliyle hızla okunabilecek bir roman new moon. ama üçüncü halkayı okumak konusunda tereddütlüyüm, sıkılmaya başladım bu seriden.