her insanın çocukluğunda annesinden, babadan ayrı tutmadığı yüce kişidir o. nasıl bir eğitim aldıysa bizleride öyle yetiştirir. hala bazı söyledikleri aklımdadır. telefonda nasıl konuşulacağını bir gün onu aradığımda öğrenmiştim mesela. yaş oldu 25 hala onun dediği gibi konuşurum.
5 sene boyunca insanın temel fikirlerini oluşturacak olan öğretmenimin cenazesini hatırlıyorumda...
mavi önlüğümle gitmiştim cenazesinede. kendisi benim karşıma önlüksüz gelmeyin derdi çünkü. benden başka önlükle giden yoktu. bir çocuk için büyük travma zaten öğretmeninin ölmesi. gelen bir kaç öğrencisinden biriydim. çoğu öğrencisi ailesi tarafından engellenmişti muhtemelen. 3. sınıfa kadar bizi yetiştiren adam şimdi o tabutun içindeydi. bize sürekli bir şeyler öğreten adam ölürken de bana bir şeyler öğretmişti...
ağlıyordum. öğretmenimizin tabutunun yanında bir fotoğrafı vardı. çok gençken çekilmiş, büyütülmüş ve çerçevelenmiş bir fotoğrafı. mavi önlüğüm koyu laciverte dönüşüyordu göz yaşlarımla. ben o insanın hep 40'lı yaşlardaki halini biliyordum. sanki 40 yaşında dünyaya gelmiş, hiç büyümemiş, değişime uğramamış ve öyle ölüp gidecekmiş gibi. öyle olmadığını, onunda aynı bizim gibi bir zamanlar çocuk olduğunu, gençliğe adım attığını ve bir yetişkin olarak öldüğünü anladım o fotoğrafı görünce.
başkasının cenazesi olsa anlar mıydım? bilemiyorum. belki mesleğinin kutsallığında, belki mesleğine aşık olduğundan... o adam ölürken bile bize bir şeyler öğretiyordu.