dilden dile anlatıldığında anlatılan kişinin tüylerini diken diken eden hikayeler bütünüdür. kemalistlerin sık sık çocuklarına anlattıkları hikayelerdir.
günün birinde viii. edward istanbul'a gelir ve kendisine ziyafet sofrası hazırlanır. domuz yahniler, marine edilmiş etler, elli yıllık şaraplar efendime söyleyeyim profiterol falan her şey hazırmış. atatürk, sormuş soruşturmuş her türlü ingiliz sofra geleneğini öğrenmiş.
ingiltere kralı şaşırmış tabi. "yahu bizim ülkede bile böylesi yok." demiş. şanssızlık o ya, tam o sırada türk garsonlardan birisi elindeki tepsiyi düşürüvermiş. ingiliz kralı "vay anam gitti ipek kravat. pantolonu da yeni almıştım vişne lekesi de çıkmaz." derken atatürk geceye damgasını vuran sözlerini eder. "biz bu millete her şeyi öğrettik ama uşaklığı öğretemedik."
ingiliz kralı boynunu yere eğer. söyleyecek söz bulamaz. masadakiler alkışlar eşliğinde "türkiye laiktir laik kalacak." diye haykırmaya başlarlar. herkes türkiye cumhuriyeti'nin büyüklüğü karşısında hayran kalır. o sırada türkiyeyi işgale gelen ingiliz donanması yolda geri dönüş emri alır.