böylece, ahmet rıza, abdülhamit rejiminin adeletsizliği altında diğer osmanlı uyruklular kadar inleyen zavallı türk'ü kimsenin savunmadığından yakınmaya başlayacaktı. şöyle yazmaktaydı ahmet rıza : " kapitülasyonların kayırdığı konsoloshaneler, yabancı okullar, misyoner barınakları, onlar (türkler) için, ermeni ve bulgar devrimciler için olduğu gibi sığınak, silah ve cephane ya da bir propoganda merkezi sağlamıyor. türkler için alınıp, hüküm giyseler çar işe karışıp onları kurtarmayacak, osmanlı bankası'nı bassalar, rus elçiliği'nin tercümanı aracılığıyla bir gemiye bindirilip uzaklaştırılmayacaklar."
ahmet rıza'nın sözlerindeki doğruluk payı büyüktür. sir harry luke'un deyimiyle : " bir tek türk vardı kimsenin sempatisini kazanamayan. oysa yunanlılar, romenler, bulgarlar, sırplar ve ermenilerle yakından ilgilenilmekteydi. belki de kısmen türk'ün kabahatiydi bu. kendisini padişahın baskısı altında ezilen milletlerden biri olarak görmemekteydi. bir yandan da yabancıların gözünde türk hükümetinin kusur ve kötülüklerini temsil etmekteydi. osmanlı hükümetini eleştirenler, türk idaresini suçlarken, türk halkını hükümdarlarının savunucusu olarak nitelemekteydiler.
oysa gerçek, türklerin, yani anadolu köylüsünün osmanlı idaresiyle eş değer kabul edilmesi bir yana, idarecilerin göz önünde, en önemsiz reaya kadar değer sahibiydi ve devlete hammadde sağlayıcısı olmaktan ileri gitmiyordu. nüfusun türklerden meydana gelen kesimi, türklerin avrupaya ilerledikleri ilk günlerdeki ortak fetihlerden ortak pay alan savaşçı türk milleti olmaktan çok farklı bir yere gelmiş bulunuyordu."