bu memleketteki koltukların kerameti bakan olmaktır. böyle uzun uzun bakarsınız, bakarsınız; o kadar bakarsınız ki oturduğunuz koltukların yüksekliğinden gördüğünüz her şeyi gerçek sanırsınız. aşağıda sallanan şeyi kriz sanarsınız, geçince yaptık dersiniz.
sonra bir gün bir göz doktoru gelir, miyop olduğunuzu, dahası, bakakalmaktan, koltuğun teğet geçmekten çıktığını fark etmediğinizi, artık o koltuğu çıkarıp, paşa paşa o baktığınız yerlere inmeniz gerektiğini söyleyiverir. işte Allah o zaman yaşanacak krizde arif'e tarifin gerekmediği anlatmasın insana..
Edit:
Kapitalizmin doğal döngüleri vardır. Kapitalizm, bu doğal döngüler içinde daha sosyal ya da daha liberal olarak yaşamını devam ettirir. Aslında Marx'ın da Weber'in de analizi hep aynı şey üzerinedir: ikisi de sadece kapitalizme bakar.
Neyse onları 1 kenara koyalım; günümüze bakalım: sorun ne? Ya da bizim gözünü sevdiğim liboşları neye hala kafayı çalıştıramıyor?
Antik çağlardan bizleri uyaran bir filozofun sesi geliyor kulağıma:
"Orta sınıfı olmayan rejimler, kaosa mahkumdur." (Aristo)
Gelin görün ki, kapitalizmin sosyal yapıya bürünmesi, MarX'ın ve Engels'in alternatif olarak ürettiği başka bir sistemle sürekli karıştırılır.
Oysa sosyal politika tam da Aristo'nun söylediği şeydir: Orta sınıfın belini doğrultmasına katkı sağlayarak, orta sınıfın oranının zengin ve fakire göre arttırılması durumunu betimler. Bu orta sınıf güçlendikçe, toplumsal gelişme ve değişme de mümkün olur.
Ancak maalesef, an itibariyle, liboşlarımız hala bu duruma uyanamamıştır. Sosyal politika uygulamak, sosyalist ya da komünist olmak demek değildir. Liberalizmi çok seven kapital dünyanın poposunu kurtaran şeydir.
Sistemi idame ettirecek gücü kanatlardan alıp, kanatçıklara vermek yani süzülmeye başlamak demektir.
Ancak biz süzülmekle sürünmek arasındaki farkı da bilen bir toplum olamadık, henüz kendi ülkemize ait araba firmalarımız olmadığı gibi uçak firmalarımız da yok. Ee bu kadar çok yokun içinde ikisini ayırt edemememiz de normal. Zaten biz farkedip de acı çekmeyelim diye yapıyorlar: bu kadar sendikalıyı ve işçiyi işsiz bırakıp, bu kadar çok kaynağı özelleştirme tekeline ondan sokuyorlar. Sırf biz acı çekmeyelim, çektiğimiz acının adını koyamayalım diye..
Allah korusun bu çocuklar 1 uyanır da sorarsa kalkınamama hesabını, yalılarına devlet eliyle el koyarsa, haklarına bağımsız adaylarla yerel örgütlenmeler yoluyla sahip çıkarsa bu zehir gibi çocuklar; o zaman ne olur bu kadar çok cukka dolduran onca "siyasi elit"in hali?
Kaçakçılık rantına bağlı eller kollar o malları nasıl bırakır? Ayrımcı siyasetin maşasını tutan eller nasıl şaşırır duruşlarını?
Mesele seçmen olarak ne yapacağını görebilme ya da krizin kime girdiğini kime teğet geçtiğini görebilme meselesidir, daha çok partinin açılması ile başımızdaki parti diktasını sona erdirme safsatası değildir.