aklıma bi olay geldi. başlık bulamadım. o yüzden böyle ilginç gibi, ilgi çekecek gibi bi başlık açayım da zaman geçsin biraz diye düşündüm. bu olayın diğer tarafı da var tabi. zaten empati yapınca herkes haklı hayatta. ben bunu anladım. bi de bu kadar net ayrımlar bütün hayat boyunca oluyor mu bilmiyorum ama lisede ayrım bu kadar net. birazcık tipsizsen kızlar seni bir abi, bir kardeş olarak görürler. ben bunu da anladım. üniversiteyi bilemiyorum. ama kızlar teklif ediyo diyolar, "önemli olan özgüven abi" diyen var, "sempatik olucan aslında" diye düşündüm geçen gün (denedim olmadı), "abi paraya bakar kızlar" şeklinde bir görüş de var. ki en çok "hakkaten abi ya" diye onay gören teori son teori. en başarısız da teklif ile ilgili teori. hatta o daha tez. uygulayan yok, o bir ütopya galiba. ilerde bunları da yazarım belki. yaşarsam. neyse çok dağıldı konu. anlatcağım konuya geçmeden bi işaret koyuyim da ilgi çeksin entry.
--------------------------
sene 2005.
soner yalçın gibi başlamak da süpermiş bu arada. 2005 yılı ramazanı. okullar yeni başlamış haliyle. ve liseye geçen her ergen erkek gibi "lan bi sevgilim olsa negzel olur" diye düşünceler içindeyim. dünyaya gözlüklerimin arkasından baktığım için sınıftaki çoğu kız için henüz abi bile değilim, kimliğim belirsiz, haymatlosum sınıfta.
ama işte bir düşüncedir alıyor beni. "lan diyorum şu kız çok tatlı ya, böyle sevgilim olsa, mesajlaşsak, birlikte gezsek tozsak, sevse beni". böyle düşünceler içinde takılıyorum. ama bu düşünceler en azından o kız için "lan var ya bi sksem, 3 posta gitsem, onu yapsam, böyle yapsam" şeklindeki abazan ergen erkek düşüncesi değil. öyle de düşündüm çok ama onun için değil. sınıfta halimle hiç ilgisini çekemedim. ve sınıf iftarı yapılma kararı çıktığında "ahanda ilgi çekme anı" diye düşünüp sevinçten bayılmıştım.
bayılıp ayılırken ben iftar günü falan belirlendi. sınıfçanak iftara gitmek değişik bi ortama girmek demek. sınıftakinden farklı görünen aynı insanlarla aynı muhabbetleri yapmak. en azından sosyalleşmek.
ben tip bakımından fakir bir insan evladı olduğum için "kıyafetimle aklını alıyım lan bari" diye düşündüm. hani filmlerde hep olur ya buluşma öncesi erkek karakter müzik eşliğinde kıyafet dener saatlerce. arkada müzik çalsa aslında hayat süper olur diye düşünüyorum yıllardır. o an çalsaydı en azından. bi de filmlerde hep boy aynaları var. çok süper deniyolar gömlekleri falan. bizde boy aynası da yoktu ki hala yok. (hakkaten ya bizde niye sadece skimsonik tuvalet aynası var sadece?)
neyse ben skimsonik tuvalet aynasında sadece tişörütümün üst kısmını görerek kıyafet deniyorum. baktım kotumla uyumunu göremiyorum sandalyeye çıktım. öyle baktım. ve uzun ve müziksiz geçen anlardan sonra mavi kotumun üstüne mavi tişörtümü giydim. ve ailemin yıllarca kullandığı tek kokuyu sürdüm. bu arada bu olayı aklıma getiren o parfüm oldu. demin tuvalette gördüm kendisini. dibinde hala var. kullanırım ki ben bunu. flaşbek gibi oldu görünce.
neyse. ben kıyafetimle "samet mavilerin uyumunu kimse düşünemez, hele kokun, sana aşık oldum sanırsam, bu gece saat 3'te uyudun mu diye mesaj atıcam, zira biliyorum beni düşünmekten uyuyamıyosun" diyeceğini sanıyorum. çok yapınıyorum böyle. yemek yiyilecek mekanın önünde buluşucaz. oraya gittiğmde oradaydı.
geldiğimi gördü ahali. o da gördü. sadece bi kere baktı. bi daha dönüp bakmadı bile. ilk raundu kaybetmiştim. o an cengiz hafiften çalmaya başladı. yanına gittim sınıfın. selam verdim. bu arada tipsizsen selamı genel verirsin, tipliysen tek tek sarılıp öpersin. bu böyledir.
genel selamımı da sallamadı. çakal gibi sinsi gibi yanında konuşlandım. hala bakmıyordu. bi ara baktı, bireysel selam verdim, yapındım, üstüme dikkat çektim. 2-0 olmuştu. olmuyordu bi türlü.
sınıfın yakışıklı çocuğunu bekliyorduk. gecikmişti. yakışıklı derken en pis yakışıklıydı. duyarlı, iyi yakışıklı. yakışıklılar kötü olmalıydı. arkasından "yavşak göts" diye konuşmalıydık.
ama değildi işte, süper bi insandı. kızlar için beyaz atlı prensti.
bu arada o geç kalınca erkekler küfür etti yine ama kızlar hiç üzülmedi. sabırla bekledi. biz geç kalsak "nerde kaldı bu, biri arasın (ben aramam işim olmaz onla)" şeklindeki kız tepkisi ona hiç gelmedi. ayrıca biz geciksek daha da artar tepkiler, hatta beklenmeyebiliriz de. ama o geç kalınca "atıyla trafikte takılmıştır" düşüncesi hakimdi sanki.
derken geldi beyaz atlı. otobüsle gelmişti hayret. inanılmaz ama bütün kızlar oraya döndü. hemen kıyafet değerlendirmesine giriştiler. hatta yanında konuşlandığım kız arkadaşına "kırmızı hiç yakışmış mı şimdi?" dedi. kırmızı giymese vericek gibi bi hali vardı. 3-0 oldu. cengiz'in sesi daha net geliyordu şimdi. mavi kotum ve mavi tişörtümle yarattığım müthiş kombinasyon kötü kırmızı tercihi kadar ilgi çekmemişti.
yemek yedik, herkes ona baktı, ona güldü, biz de futbol muhabbeti yaptık, ne yapacağıdık?
3-0 o kadar da kötü sayılmazdı. daha çok fark yediğim de olmuştu. hatta 4 olsaydı annem arıyo ayağına ortamdan ayrılıp 3-0 hükmene bağlayacaktım. 3'te kaldı allah'tan. bu bir averaj mücadelesiydi.
eve geldim ve o tişörtümü bi daha hiç giymedim. kokuyu da sürmedim.