robin hood

entry151 galeri
    39.
  1. "robin hood'dan nefret ediyorum," diyordu. "robin hood bir eşkıyaydı. emek karşıtıydı. sherwood ormanı'nda başında o tuhaf yeşil takkesiyle elini kolunu sallaya sallaya gezer, çalışıp didinmiş insanların ceplerini boşaltıp, bunları yazın onlar çalışırken şarkı söyleyip dans etmiş insanlara verirdi. kendisini iyiliksever zanneden pis bir hayduttan, serseriden başka bir şey değildi."

    - "ya asiller, feraye," diye soruyordu cem. "paralarını doğduklarında hazır bulmuş olan mirasyediler?"

    - robin için asil ya da emekçi hiç fark etmiyordu ki. zengin olan, cebi dolu herkese saldırmayı hak görüyordu kendinde o. halbuki asıl mirasyedi, kendilerine bu yağmalanan paraların verildiği fakirlerdi. paralar onlara havadan geldiği için bunların kıymetini bilmezler, onlardaki alın terini takdir etmezler, har vurup harman savururlardı. zaten bunlar onurlu fakirler olsalar, robin'den yağmalanmış parayı kabul etmezlerdi. robin köylerine girdiğinde onurlu insanların evinin kapısı ona hemen kapatılıyordu çünkü. bu aileler çocuklarına, ormanda gezerken robin'e rast gelirlerse hiç yüz vermemelerini sıkı sıkı tembihler, hatta robin onlara para vermek konusunda çok ısrar ederse ona 'hayir robin amca, teşekkür ederim, ama benim param var' diyerek göstermeleri için, içi kestane kabuklarıyla dolu bir keseyi dikerek çocukların ceplerine koyarlardı. robin'e gerçek para gösterilmesi ise zaten yasaktı. para görünce robin'in ne yapacağı belli olmuyordu çünkü; para biriktirip sevdiği kızla evlenmek için tüm yaz çalıştığı hasattan dönen fakir bir delikanlının, ormanda geyik avlayan askerlerin oklarıyla vurulmuş evlatlarına karşılık olarak kraldan henüz iki kese tazminat almış üzüntülü yaşlı çiftin ceplerinde ne var ne yoksa alıp götürdüğü vaki idi. bu insanlar robin'e 'yapma etme robin bey; ne hatamızı gördün? günahtır. vallahi billahi tallahi de biz ihtiyaç sahibi kimseleriz. kiyma bize' diye dil dökseler de robin onların bu yalvarışlarına aldırış etmez, 'kesin numarayı' derdi; 'sağlam pabuç olsanız üzerinizden bu kadar para çıkmazdı sizin. kimbilir ne haltlar yediniz de girdi bunlar cebinize'. robin hep kendi bildiğini okurdu, ona laf anlatılamazdı. halk bazen kendi arasında 'acaba kendisini toplumda dengeyi kurmaya adadığına inanmış bu dengesiz adam, yakında yine bir bahane uydurup kızlarımıza tecavüz etmeye, ekinlerimizi yakmaya, bebeklerimizi bizden alıp onları daha uygun yetiştirileceklerine inandığı başka ailelere vermeye de başlar mı?' diye endişe eder, fısıldaşırdı. hülasa, robin aslında öyle halk arasında pek de sevilen bir adam değildi. ama sağı solu belli olmadığı için ondan korkulur, kendisine saygıda kusur edilmezdi. robin de halk onu seviyor sanarak böbürlenir, ormanda gerine gerine dolaşırdı. oysa nottinghamshire'de kimse kızını robin denilen, ne yaptığı belirsiz adama vermeye yanaşmıyordu. robin bu yüzden hiç evlenemedi. bir keresinde civar köylerden genç bir kız robin'e gönül vermeye meyletmişti de, babası 'olmaz öyle şey!' diye kestirip atmıştı; 'robin olacak o haydutla adamlarının altındaki yağız atların, terziye diktirip bir örnek giyindikleri o yeşil soytarı kostümlerinin, ateş etrafında yiyip içtiklerinin parası nereden geliyor?! bir kez olsun ormandan tarlaya indiğini, odun kestiğini, dereden su taşıdığını, bir işin ucundan tuttuğunu görmedim ben bu robin serserisinin. varsa yoksa başkalarından çalmak çırpmak! ailesini çalıp çırptıklarıyla besleyecek adama verecek kızım yok benim!'.

    cem, feraye şaka mı ediyordu, yoksa robin hood romanlarda gerçekten de böyle mi anlatılıyordu, emin olamıyordu. cem film izlerdi, kitaplarla arası yoktu. filmler robin hood'u yüceltmekteydi.

    Disparöni, Nihan Kaya, Nirengi Kitap, 2008

    Not: Evet bu alıntıyı ekşiden copy-paste yaparak arakladım, itiraf ediyorum.
    0 ...