melek oldukları düşünülmemektedir pek tabii. ancak ayet ve sünnetlerle desteklenmiş bu örtünün kadına bir zorunluluk olduğu söyleniliyor, peki hayat böyle mi akıyor kadınlar için. sosyal yaşamda sömürünün her türlüsünü iliklerine kadar hisseden bir kadının karşısına ayetlerle cıkıyoruz ve nokta: örtün kızım.
yazılan entry'nin bir genelleme olmadığını söylememe rağmen ne ilginçtir ki yazılanlar da doğru dürüst okunmuyor ve bu yanlışları gözetlemenin bir özel hayata tecavüz olduğu dillendiriliyor. yok arkadaşım o iş öyle değil, bahsedilen bir kamusal alan, bak kamu diyorum, yazayım mı bir daha kamu, kamu...
dini diyaneti tartışmıyorduk, en azından ben bunu tartışmıyorum. kadın bedeni üzerinde siyasi salvolar yaparak, kamusal alan da ahkam kesiyorlar diyorum ben ve ekliyorum; şirket ihalelerine türbanlı eş makbuldur diyenler var diyorum. kişilerin özel hayat tercihleri bir yana, diyalektiğin bir yasası olarak, olguların birbirini etkilemesi karşında çözümü yok bu arkadaşların. sadece uy deniyor, peki ya gerisi. gerisini getirmemelerinden kaynaklı sürekli bir savunma konumuna geciş halini alıyor ve ne yazık ki de sırıtıyor. kimin kime saygı duyacağı konusu da değil bu, kimin kime tahakkümü konusudur, sosyal yaşantıda yankısını nasıl yaptığıdır. nasıl mı yapıyor, 33 canını sele kurban verirsin, hesabını soramadığın bir anlayışla karşılaşırsın. yoksulluğu iliklerine kadar işlemiş büyük kitleler, şükrü iliklerine kadar hisseder de tek bir ses çıkmaz. bundan bahsediyoruz ve diyoruz ki, dini diyaneti değil, yozlaşmayı tartışıyoruz.