anlaşılmaz bir takıntıdır. nedenini bilen beri gelsin. flüt ne boktan bir enstrümandır? cevap veriyorum; üflemeli bir enstrümandır... kaval olsa neyse. belki ileri de çoban olur, kariyer bile yapabilirdim. (bkz: süleyman demirel). tamam, çok ekstreme bir kariyer planlaması oldu. ama belki iyi bir flütist olsaydım, yan flüte geçebilirdim. pardon, boehm flüt. gerçi eğri oturup, doğru konuşalım; doğrusunu çalamıyorum, eğrisini nasıl çalayım? bu ne bohem hayat?
(bohem: herhangi bir şeye aldırmaksızın, kendi kurallarıyla, duyarak, duyurarak yaşamak.)
kaynak: nedir.antoloji.com/bohem/
(bohem: boehm'in bir anagramıdır. )
kaynak: götüm
lise yıllarında biraz özgüven eksikliğim vardı. özgüven kelimesine de bayılıırım. lahmacuncu ismi gibi. (bkz: özdiyarbakır). 40 kişinin önünde adımı sorsalar, şuayip derim, o derece. bir de flüt çalacakmışım, peh peh peh. flütü elime alıp ayağa kalktığımda ve tüm gözler bende toplanınca, roberto carlos serbest vuruş kullanmadan önce elleri ile malafatını koruyan sabri sarıoğlu gibi zangır zangır titriyorum. bi üfleyeyim diye niyetine giriyorum, anlamsız anlamsız sesler çıkıyor. o şekilde telefona üflesem karşımdaki erir. dua ediyorum; ben bir flüte üfleyemedim, bari israfil sur'u üflese de toptan kurtulsam, olmadı en azından zil çalsa diye ama nafile. neyse en sonunda bir kaç nota çalıp da oturdum ama az daha müzik dersinden kalıyordum lan. sonra azer bülbül titreye titreye ünlü oldu. ben formatı yanlış anlamışım.