yakışıklının kız bünyesinde yarattığı farklılıklar

entry5 galeri
    1.
  1. öncelikle karakter sınırına takıldığımı cümle aleme duyurmalıyım. aslında başlık 'bir yakışıklının hatun kişinin bünyesinde yarattığı farklılıklar' dı. ama kendisi 50 karakterden uzun (hem de baya baya uzun) olduğu için kırpa kırpa bu hale getirdim. tam 50 karakter oldu. çok şaane oldu. yazıyı bahsettiğim uzun halli başlık altında düşünürseniz sevinirim. düşünmezseniz de üzülürüm tabi. niye üzülmiim...

    bu farklılıklar taş kibin hatunların er kişilerde neden olduğu farklılıklar kadar belirgin değildir efendim. malumunuz, erkekler hoş bi bağyan gördükleri zaman genellikle fiziksel olarak tepki verirler. bu tip tepkileri kendilerinin sırıtan yüzlerinde, çakmak çakmak bakan gözlerinde, nereye koyacaklarını bilemedikleri ellerinde, saniyesinde yükselen omuzlarında, aşırı hava verilmiş, havadan şişecek de diyaframına sığamayacak hale gelmiş seslerinde, bazen de eeee... daha böyle bel altı sahalarında görebilirsiniz.** ben bu tepkileri göz ardı etmenizi tavsiye ederim. özellikle sonuncusunu. maksat olay gizemini korusun. di mi efenim?

    ama hatun kişiler bööle; yeni jenerasyonun piton olarak nitelendirdiği, benim jenerasyonun taş gibi dediği, bizden önceki jenerasyonun ay ne hoş sıfatını taktığı daha önceki jenerasyonun da tarık akan gibi şekerim diye tabir ettiği bir delikanlı gördüler mi, dışardan anlaşılabilecek belirginlikte tepkiler vermezler genelde.*** biz kızlar böyle bir karşılaşmada ilk olarak kendi kendimize bir beyin fırtınası yaşarız. düşünceler, hayıflanmalar, soru işaretleri birbirini kovalar efenim. ve bunların birini bile karşı tarafa aksettirmeyiz. aksettirmemek için elimizden geleni yaparız. sadece kız milleti için söylemiyorum, insanoğlunun her bireyi 'yarısı yerin altında' olarak niteleyebileceğimiz karaktere sahiptirler. düşünceleri anlaşılmaz. doğru mu yalan mı söyledikleri anlaşılmaz. asıl niyetlerin ne olduğu anlaşılmaz. hepimiz belki de bu yüzden karşımızdakinin düşüncelerini okuyabilmek istiyoruz. gerçekleri görebilmek için. ama o edward mıdır nedir onun gibi olmayalım allah muhafaza. topoş bi vampire dönüşmek kimsenin hedefi olmamalı. olmasın. yapmayın. aman diim.

    konudan uzaklaşmamak gerekirse, ki gerekir, bayanlar hoşlarına giden bi adam gördükleri zaman, eğer gerçekten hoşlanırlarsa o adamdan, erkekler gibi 'ulan nasıl edelim de şu yavruyu yatağa atalım, huyunu suyunu öğrenip ona paralel gitmek lazım. iclal aydın mı? ay o benim de en çok sevdiğim yazar. kivi çayı mı? favorimdir selincim. çok uyuşuyoruz. haydi bismillah' şeklinde düşünmezler.

    önemli olan adamın nasıl bi sevgili olabileceğidir. en mühim şey budur bi kız için. 'anlayışlı mı, beni korur kollar mı, çok kıskanç mı, acaba cimri mi, birbirimize yakışır mıyız, onu elde edebilir miyim, vesaire mi' gibi soruların cevaplarını ararlar. arka planda karşısındaki adama bakarak tabi. bütün bu sorular on saniye içinde cevaplanır. bildiğin on saniye. çok ciddiyim. bir kız, yeni tanıştığı bi insanla aralarında bi ilişki olup olamayacağına on saniye içinde karar verir abicim. ha sonra bu karar değişebilir. ancak genelde kızın kafasında karşı cinsle ilgili iki kategori bulunur... ilişki kurabileceğim erkekler, ilişki kuramayacağım erkekler. bu kategoriler kendi arasında gruplara ayrılır, klasman mücadelesi yaşanır. son ikiye kalan play off a gider, lider, sonuncuyla süper kupa mücadelesi yapar. bunlar ayrıntı. ama kafadan ilişki kurulamayan erkekler grubuna girenlerin matematiksel olarak pek şansı yoktur.

    on saniyede tamamlanan bu evreden sonra sıra büyük ihtimalle istenerek karşı tarafa hissettirilen fiziksel hareketlere gelir. kadın kısmısı beğendiği bi şeyi gördükten sonra onu istiyor gibi davranmaz. asla. aksine beğenmemiş gibi davranır. kusurlar arar o şeyde. şimdi erkekleri 'o şey' diye nitelediğimiz düşünülmesin. konu canlı cansız bütün nesneler için geçerli olduğu için öyle söyledim. yoksa şey mey değilsiniz canım. başımızın tacısınız. allah için.

    kadınları mağazalarda izleyin efendim. tavsiye ederim. giyim mağazalarında özellikle. içlerinden biri gitsin bi kıyafet beğensin, çok beğensin, ama fiyatı astronomik olsun. olabilir. hatta büyük ihtimal öyledir. vereceği tepkiler aşağıdaki diyaloğun içinde sıralanmıştır:

    bayan: x*
    tezgahtar: y*

    x: pardon bu eteğin fiyatı ne kadar? yazmamşsınız buraya?
    y: o mu efendim? o yeni sezon ürünüdür. tasarımı paris ten alınan ekolle geliştirilmiştir. bir tane geldi mağazamıza. zaten dünyada iki örneği üretildi. biri giselle buchen de, biri de sizin olucak. dikkat edin, fransa ya giderseniz bunu giymeyin. pişti olabilirsiniz. kumaşı bulunmaz hint kumaşından, ipeği bursa dan, rengi cemil ipekçi den..
    x: fiyatını sormuştum.
    y: ha fiyatı mı dediniz?
    x: öyle dedim.
    y: fiyatı bişi diil canım. sekiz yüz.
    x: sekiz yüz lira mı! çok pahalı!
    y: hadi sekiz yüz lira olsa neyse! bu sekiz yüz avro!
    x: yuh!
    y: oha!
    x: sana noluyo kuzum?
    y: harbiden... eee... yani pahalı ama gerçekten kaliteli bi ürün.
    x: şurasındaki leke mi ne?
    y: leke değil hanfendi. desen o. kumaş kendinden desenli. özel olarak tasarlandı.
    x: ay ne biçim tasarım öyle? yağ lekesi gibi yemin ederim. defolu duruyo.
    y: giselle bu söylediklerinizi duyunca çok üzülecek.
    x: hem mor bu sene demode oldu. ıyyyyy, iğrenç.*

    azizim, erkekler konusunda da durum aynı. beğenilen ama aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor kompozisyonundaki erkekleri bi yerden sonra bilinçaltında kötülemeye başlıyo kadınlar. 'yok çok ukala, yok kulakları kepçe mi ne, amanın boyu çok kısa, ben zaten sarışın sevmem, ne o öyle kız tipli' gibisinden fikirler yine yaklaşık 6 saniyede kadının kafasından haldır haldır geçiyo. film şeridi gibi demeyelim. o uzun olur. fragmanları gibi diyelim. bak oldu şimdi.

    erkekler de buna benzer tepkiler verirler. kedi uzanamadığı ciğere mundar dermiş atasözünü onlar için de söyleyebiliriz. ama aradaki fark, erkeklerin beğenilerini de sonrasındaki 'mundaaarrrrrrrr' serzenişlerini de alenen sergilemeleridir. kadınlar ise içlerinde yaşarlar her şeyi efenim. kolay kolay dışa vurmazlar. en iyisini de yaparlar bana soracak olursanız. hani sorarsanız.

    tabi kadınların her zaman gardlarını alıp kendi iç dünyalarını dışa vurmamaları gibi bi durum söz konusu olmayabilir. kişiden kişiye, durumdan duruma, zamandan zamana, erkekten erkeğe değişir bu konu. hele benim için toptan değişiyo. hiç bi zaman birini beğendiğimi gizleyemedim. işi bilmiyorum olm. farkındayım. lisedeyken bizim tiyatro grubuyla 'kurbağa prens' oyunumuz için prens seçicektik. oyunu küçücük çocuklara oynuyoruz. çocukların yakışıklı kavramı pek olmuyo. yani prens yerine oraya kamer genç i koy, 'bu ne lan, böyle prens mi olur aliminyüm' demezler. sonraları oyunu biraz modifiye etmek istedik. gençlere hitap etsin, hem de içinde sosyal mesaj da olsun falan. prens de biraz yakışıklı olmalı tabi. yakışıklı seçmelerimizi kendi çapımızda başlattık.

    hal böyleyken ben oturuyorum giriş katta. seçmeler yukarda. hoca seçicek. halbuki kendisi de erkek. ne anlıcaksa yakışıklıdan. sen oraya beni koy bak nasıl seçerim en afilisini. di mi ama? neyse... oturuyorum ben. tost yiyorum. ketçaplı. bütün ketçap da yüzüme yayılmış. hep yayılır. hiç şaşmaz. adam gibi yiyemiyorum çünkü. neyse bi ses duydum ben... yukarlardan...

    - pardon seçmeler yapılıyomuş galiba burda? kurbağa prens oyunu için?

    hocam kafayı bi kaldırdım. üç tane...üç tane... şahane i cins i erkek! hayal gibi bişiler. boylar bi seksenden fazla. saçlar başlar, o eda, o bakışlar, o gülüşler... o.... neyse. tam anlatamıyorum. görmen lazım. hayır tamam biz prens arıyoruz acık da yakışıklı olsun falan dedik ama bu manken ajansından gelen tipler de nerden çıktı? meğer bizim oyundan bi arkadaş aynı zamanda söz konusu ajanslardan birinde çalışıyomuş. bu şekerler de onun arkadaşlarıymış. gelip bi bakalım demişler. konuya fransızlar tabi. zaten ücreti beğenmeyip gittiler. ben dedim. ne istiyolarsa verelim dedim. yani para olarak tabi. yönetmenimiz ve oyuncularımız da bana hastir dediler. çoğu erkek tabi castımızın. kıskançlar. neyse üç tane yakışıklıyı bi anda görünce bu hatunun bünyesinde toptan bi değişim oldu tabi. kendini kaybetti. mantık namına bişi kalmadı. ağzında ketçap lekesi, elinde yarısı yenmiş bi tost, tostu semaya kaldırarak tek bi cümle söyleyebildi ilk başta:

    + tost ister misiniz?
    - eee... yok saolun. seçmelere bakmıştık biz.
    + seçme... ne seçmesi? **
    - prens arıyolarmış?
    + artık aramıyorum.
    - efendim?
    + aramıyoruz yani. sizi bulduk. daha da aramayız.
    - ...
    + şimdi birinizi seçersek diğerleriniz üzülmesin. kalanları da biz kendi aramızda seçeriz arkadaşlarla.
    - yukarda mı?
    + yok her yerde seçeriz. siz nasıl isterseniz.
    - seçmeyi diyorum.
    + ha, evet. yukarda. gösteriim mi?
    - yok. biz kendimiz buluruz. saolun.

    sonrasında bende gurur falan kalmadı tabi. çıktım yukarı. yalvardım hocaya. 'hocam nolur bunları alın. yazıktır. öğrenci çocuklar. hem bize de yazık. motivasyon olur. yarına çıkmaya sebebim olur. nolur.' türünden çok yalvardım. hem de bi kısmını yakışıklıların önünde yaptım. ama yok. olmadı. kısmet değilmiş. o günden beri de boşa yaşıyorum. ot kibin.

    burdan tabi ki şu sonuç çıkmamalı. hatunlar genellikle beğendiklerini belli etmezler. sizi görüp de bi tepki vermiyolarsa büyük ihtimal beğeniyolardır. atlayın. yok böyle bişey. tepki vermezler evet, ama hafiften sizinle konuşurlar. isminizi hemen akıllarında tutarlar. sizle konuşurken yüzünüze bakarlar. demem o ki beğendiğiniz bi hatun varsa, ki elbet vardır, yakışır, önce biraz bekleyin. hafiften tartın bayanı. detayları yakalayın. ondan sonra eyleme geçersiniz. öncesinde dikkatle sahayı incelemek şart.
    10 ...