gündelik yaşamlarımızda öyle anlamsız olaylar yaşarız ki gülsek mi ağlasak mı karar veremeyiz.ben de o anlardan bir tanesini anlatacağım.
babam bir nisan gününde sabahın 5 i gibi tüm ev ahalini uyandırıp arıcılık işine gireceğini bildirir.babamın daha önceki iş girişimlerinden hiç bahsetmeyim.işin ilk zamanlarında 6 kovan ,çıta ve bir sürü arıcılık malzemesine bir dünya para dökmüştü.daha sonraki yıllarda arı miktarının artıp masraflarının azalmasını beklerken eve yiyecek balı bile dışarıdan almaya başladık.arıdan alamadığımız balın yanında harcanan emeği hatırladıkça hala içim parçalanır.
o çileli günlerden bir tanesinde babam sevgili abimi de yardım için yanında götürür.babamın, arıya ilk defa giden abime ,işle ilgili prezentasyon vermesini bırakın,babamın o sıralar pitbul cinsi bir köpek bile ayağından ısırsa umurunda olmazdı şüphesiz.işe bu derecede sıkı odaklanması daha sonrasında aileye bir sürü zarar getirmiştir ama bunu anlatmayacağım.lafı uzatmadan olaya geçeyim.sevgili abim babamın yaptıklarını taklit ederek işe girmeyi planlamaktadır.abim arıcı maskesini takıp ta kovanların yanına neal amstrongun aya ilk ayak bastığındakine benzer bir edayla bir yürüyüşü vardı ki görmeliydiniz. sanki uzayda tatlı su bulmuş. bunun 10 dk sonrasında yani arı kovanının kapağı açıldıktan sonra amaçsızca sağa sola kaçan bu cisim de abimden başkası değildir.maskeyi taktıktan sonra maskenin alt tarafını da pantalonunun içine koymasını babamdan bekleyen abim bu eylemi kendi de akıl edememiştir.ağabeyim 17 yerinden sokup da yüzüklerin efendisindeki garip yaratıklara benzer bir şekilde eve gelip de olayı ev ahaline anlattığında olayın canlı şahidi olmama rağmen şaşkınlığımdan hiç bir şey kaybetmeden ağabeyimi dinlemiştim diğer aile fertleri gibi.
o haline mi üzüleyim yoksa film tadındaki bu trajikomik olaya mı güleyim bilemedim.