bir La Fontaine masalının ismidir. Ana fikri çalışmak üzerine kuruludur.
Ama gerçek öyle değildir. işte size ağustos böceği ile karıncanın yıllarca kamuoyundan saklanan gerçek hikayesini anlatıyorum.
Karınca yaz boyunca götünden ter akıtarak çalışırken ağustos böceği saz çalıp türkü söylemekteydi. Karınca içten içten bu böceğe gıcık olur, içinden "ulan kış gelsin gelicen kapıma" der dururdu.
Derken kış geldi. karınca eve bilcümle yiyeceği stoklamış, karnı tok, sırtı pek, ağustos böceğine laflar hazırlamakla meşgulken, kapı ansızın çalıverdi.
Karınca parmakları ile yuvarlak yaptığı sol elinin üzerine sağ elini vurup şak sesi çıkararaktan kapıyı açtı :
- "Ulan dürzü, biz güneşin altında kıçımızda boza pişerken çalıp oynuyodun, nooldu şimdi? tarraaaam, nerde soyunduysan orda giyin, hadeeee" diye çemkirdi.
Ağustos böceğinin ise hiç de öyle beklendiği gibi acınacak bir durumu yoktu :
"Hocam estafurullah, o diil de, saz muhabbetinden iyi para kaldırdım, malum düğünler, dernekler felan, avrupa'dan iyi teklif geldi, turne olayına giricez de arkadaşlarla, oralardan bi isteğin var mı diye soracağıdım"
Harbiden de, böceğin faça gayet düzgün, kapıda lüküs araba, şoför felan, karınca şaşkın tabi, mahçup şekilde kekeleyiverdi :
"yok hacı saol, düşünmen bile yeter ama paris'e uğrayacan mı" diye sordu.
"Ayıbettin" dedi böcek.
"iyi o zaman" dedi karınca dişlerinin arasından konuşarak "Paris'te La Fontaine diye bi ibne var, ona hürmetlerimi iletiver..."