o an farkına varmıştım, ben hala ada'yı seviyordum. çıkmamış o kalbimden hala, gelenleri kovalıyor. bu durumdan emin olduğumdan eylül'den ayrılmaya karar verdim; ama bu güzel anı bozmak istemiyordum.
-içeri geçelim mi artık? komşularda bu sevgi seline kapılsın istemem.
dedim, güldü. içeri geçtik beraber.
***
bir hafta geçmişti eylül'den ayrılalı ama hiç acıtmadı ayrılığı. sadece ada'yı hatırlattı; o'nun acısını açığa çıkardı tekrar.
*** *ilker arayıp acil eve çağırmıştı, alel acele ayrıldım müge'den ve eve gittim. eve gittim odaya girdiğimde ilker'i gördüm, çaresiz bir durumda gibiydi. simasına mutsuzluk hatta umutsuzluk hakimdi. karşısındaki koltuğa oturdum.
+noldu abi, iyi misin?
-eylül'den ayrıldım.
dedi ve olanları anlattı.
-...eylül demet gülü sevdiğini söyleyince aklıma demetten tek gülü çıkarıp kalanını denize attığım an o an neler hissettiğim geldi. eylül'e bir aşkla değil hayranlık duyduğumu anladım. zaten fiziksel olarak ada'ya benziyordu eylül'le olan hatta ikinci buluşmamızda ada'yı görüp eylül sanmıştım. eylül'e hayranlık duyuyordum çünkü o tam hayalimdeki kızdı her şeyiyle evlenmeek istediğim kızdı ama hayranlık duygusunu aşamadı o'na olan duygularım. çünkü ada'yı seviyordum hala, hala o'nu özlüyordum, özlüyorum.
+ee.. şimdi ne yapacaksın, gene ada'ya barışalım diye mi yalvaracaksın?
*** * dedi yücel, sert ve eleştirir bir ses tonuyla.
-bilmiyorum yücel, bilmiyorum.
+abi aylarca ada'dan son bir şans diledin, o'nun yüzünden ne kötü anlarına şahit oldum. sonra sahildeki bir kız gördün ismini bilmeden "o'nu sevdim" dedin, "güzel kız" dedin. bir ay o'nunla gül gibi geçinip gittin, mutluydun. şimdi seviştikten birgün sonra ismini bilmeden aşık olduğun kızdan ayrılıyorsun. sana böyle yapsalar üzülmez miydin? kendini kullanılmış hissetmez miydin? kaldı ki sen bu tip acıları ada yüzünden yaşadın; hıncını gidip başkasından aldın. yazık ettin ilker, yazık.
-sevmediğini anladığın bir kızı oyalamak sence ne kadar doğru ve ne kadar az can yakar?
+sadece kendini kandırıyorsun, sadece kendini üzüyorsun.
dedi ve gitti yücel. durumu anladığını sanıp benim eylül'le mutlu olabileceğimi sanıyordu; ama böyle değildi. ben hala ada'yı seviyordum, ben ada'nın sevdiği şeyleri yapıyordum hala. ve ben kendimi biliyorum, yaptıklarım ne kendim ne ada içindi. sadece eylül'ü daha fazla üzmek istemedim. telefonu çaldı arayanın eylül olmasından korktum uzamasın istiyordum bu ayrılık çünkü uzadıkça onun canı yanacaktı. telefona baktığımda korktuğumun başıma geldi arayan eylül'dü. cevap vermedim, suratına kapattım telefonu benden daha çok nefret etsin diye. ardından tekrar aradı biraz çaldıktan sonra açtım telefonu.
-işi zorlaştırma eylül, inan böylesi ikimiz için de daha iyi.
+ne zamandan beri benim adıma karar verir oldun. ayrıca ezik bir şekilde, haketmediğin halde affet beni demeyeceğim; ama bil ki çok acıttın canımı bunun bilerek yaşa belki bir vicdanın vardır.
-eylül in-
demeden kapattı telefonu eylül. bu benim için iyi olmuştu en azından barışalım çağrısının olmayacağana emindim ama dedikleri çok acıtmıştı canımı en az o'nun kadar. çünkü benim de vicdanım var.
***
bir süre düşündüm ne yaptığımı, ne yapmaya çalıştığımı; üzdüğümü düşündüm, üzüldüğümü. sebepler, nedenler vardı kafamda, sonucu değiştirmiyordu ama. yaşamanın yükü zaten ağır geliyordu omzuma bir de bunlar eklendi, bir de gönül yükü eklendi; ama sonunda kalbimin aslında ne dediğini öğrendim. ada'ya ait olduğumu söylüyordu ama "gitme ada'ya senin de bir gururun var" diyordu. ve tüm olanların bu sırada bir ses geldi, zil çalmıştı. "yücel dönmüştür" büyük ihtimal diyerek kapıyı açmaya gittim. kapıyı açtığımda karşımda hiç beklemediğim biri vardı. ada'ydı gelen; ilk etapta bir şey diyemedim, baktım öylece gözlerine öpüşmek istiyordum ama engel oluyordum duygularıma, kendime ne de olsa gururum vardı. bu sırada o yapıştı dudağıma öptü beni, karşılık verdim ben de ilk etapta.
-ne yapıyorsun sen?
+seviyorum sadece seni.
-bak ada sana anlattım bu durumu ben ey-
+ayrıldığınızı biliyorum.
-nerden biliyorsun?
+eylül geldi bana benim yüzümden ayrıldığınızı söyledi. bu durumda sen de hala beni seviyorsun; buna rağmen neden istemiyorsun artık bir ilişki içerisinde de değilsin.
dedi ada bir zamanlar o'na sayıkladıklarım cümleler şimdi o'nun ağzından dökülüyordu; ama kalbim fısıldadı bu arada bana: "senin de bir gururun var"
-kim söyledi seni sevdiğimi.
+ben de bazı şeyleri hissedebiliyorum ilker.
-yanlış hissetmişsin, lütfen çıkma bir daha karşıma, lütfen.
dedim ve suratına kapattım kapıyı. çok canım acıyordu kaldıramıyordum artık bu kadarını, bitsin istiyordum sonuç ne olursa olsun. bir ses daha geldi içerden, derinlerden: "yüzmeyi bilmesende atla."
***
uykusuz bir gece geçmişti, düşünceler hep beyinde, duygular kalpte duruyordu. zaman hiçbir şeyi silmediği gibi yeni şeyler katıyordu acı, tatlı; ama bedende acı oldumu tatlının değerini bilemezki. kalktım kahvaltı edeyim dedim. bir şeyler hazırlamaktan erinip dışarda yapmaya karar verdim kahvaltıyı, yücel'i çağırmak için odasına girdim.
dedi çıktım odadan şaşırdım benim moralimin bozuk olduğu anlarda. artık en iyi dostum yücel'i de kaybediyordum, kazanmayı unutmuştum.
*** *ilker odama girdi, uyuyormuş gibi yaptım. bana seslendi ve "kahvaltıya gidelim" dedi. gitmedim "yalnız git" dedim; normalde morali bozuk olduğunda ne olursa olsun ilker'i yalnız bırakmazdım ama bu sefer yalnız bıraktım. belki düşünmek için zamanı olur ve eylül'e geri döner diye. "zaten eğer ilker'i tanıyorsam eylül'den af dileyecektir." dedim kendi kendime.
*** *kahvaltımı etmiştim saat öğle saatleriydi. her taraf yeşillikti ve kuşların ötüşü... bir ilkbahar günüydü, sıcak ama rüzgarlı bir hava hakimdi güne. yine sahilden yürüyordum ve dalgalar yine benimle sohbet ediyordu, yolculuğuma eşlik ediyorlardı. bugünü hatırlıyordum bir yerden, güzel kızla tanıştığımız yere gelmiştim; o gün de hava böyleydi, güzeldi. bir süre oturdum eylül'le tanıştığımız yerde, tüm güzel ve anları yad ettim. düşündüm hep bir ce yeter bazen mutlu olmaya oysa ki mesela "sence" diyebilmek; sanırım bunu yapamıyoruz çoğu zaman. düşündüm bir çözüm yolu aradım tüm acılardan kurtulmalıydım. bir çözüm olmalıydı ve yine o ses konuştu: "var" dedi "tüm acılarından kurtulmanın bir yolu var" ben nedir bu yol diye düşünürken ses devam etti sözüne: "sonunu düşünmeden atla, özgür ol!" dedi. ayağa kalktım kayalıklardan denize baktım bu sırada gözümden bir yaş geldi, yanağımdan süzüldü ve denize damladı; ardından ben atladım. yeterince derindi deniz; nefes alamıyordum, yüzme bilmediğimden çırpınmaya başladım su da ama nafile artık çok geç. her hikayenin bir sonu vardı ve ne olursa olsun her zaman mutsuz son bizi bekliyordu. benim hikayemin sonu da buydu işte. ruhum acılar denizinde boğulurken bedenimi de dalgaların ellerine bıraktım ve her şeye bir son verdim.