şimdi bu tuvaletler genellikle erkek tuvaletleriyle altlı üstlü olur. yani kat, irtifa babında. genelde de kızların ki üsttedir. bu ayrıntının kızlar hakkındaki hayallerimi yıkacağını, fikirlerimi altüst edeceğini, bi ilkokul öğrencisi olarak nerden bilebilirdim ki. hadi kızlar sıçmaz, yellenmez, sidik yarışı yapmaz ı geçtim, bu kadarını da erkek değil insan evladı yapmaz yahu. şöyle ki; şimdi ilkokul ikinci sınıftayızdır. okullun en sarı, ağlayan çocukçiko tipli çocuğu ,nam-ı diğer "çilli ömer" tuvalete girer, üst katta ki kız görünümlü alien dan habersiz, biçare. masum masum sıçar iken birden bir gürültüyle irkilir. sanırsın ki kanalizasyon borularında formula 1 grand prix 1996 izmir düzenleniyo. öyle bişey yani. yavrucak etrafındaki gürültünün kaynağını ararken birden ne görsün. ne görsün, hayatındaki kadınlarla ilgili öğrendiği ilk gerçeğin bir kadının da sıçabildiği sorunsalı. hemde çılgınlar gibi, delicesine, umarsız...
hemde kanalizasyon borusunu kırarcasına. ve de yukarıdan bıraktığı hayvansı sıçmığı erkek kurbanın üzerine bırakıp, bu gerçekliğin altına imzasını atarcasına. çocuk hayatının darbesiyle burun burunadır artık. tabi ki hiçbir kaçarı yoktur. o darbeyi yer. maddi ve manevi anlamda. öyle bir darbedir ki, zavallı kurban onu saç diplerinde, beyaz yakasında, hatta önlüğünün cebinde bile hisseder. allahım neyin cezasıdır bu dercesine, kollarını yanlara açmış, yeni sünnet olmuş çocuk misali bir yürüyüşle tuvaleti terkeder. yüzündeki ifade daha dün gibi gözlerimin önünde, alnımda mıh gibi çakılı duruyor yerli yerinde. sarı saçlarından süzülen sıçmık, gözyaşlarına karışmış akıp giderken kendi yolunu bulmaya, çiko da hülya koçyiğit misali alt çene ve dudak büzmesi hareketleriyle yatağına doğru koşarken , türkan şoraymisali hıçkırıklarıyla koridoru çınlatıyordu. etraftaki erol taşve neriman köksal kahkahaları ise cabası. bense bu kumpanyanın içinde herdaim düşkünün yanında hulusi kentmenrolünü üstlenmiştim. nedendir bilmem.
o günden sonra uzun bir süre çikodan haber alamadık. sadece bizim sınıfta bulunan yengesinin kızı sayesinde hasta bahaneleriyle avutuluyorduk. gidişinin kötü olmasına rağmen dönüşü hiçte muhteşem olmadı. etraftan ona yönelen vebalı bakışlardan hiçbir zaman kurtulamadı. sıra arkadaşı onu dışladı. bir daha yakar topa alınmadı. mor menekşe adlı saçma sapan beden eğitimi aktivitesinde hiçbir zaman yer alamadı. kimse onunla elele tutuşmak istemedi. (oyunu hatırlatmak için şöyle bi şarkısı vardı; mor menekşe menekşe, bizden size kim düşe! böyle dehşetengiz bişeydi) hep yalnız kaldı, her daim kalabalıkları yararak yürüdü. bugün benle yaşıt. faceden ekleyebileceği bir tane bile arkadaşı yok.
kız görünümlü alien sa yeni kurbanlar aramaya devam etti. bugün bir fenimist orgütünde, kurban kaynakları müdürü olarak çalışıyor allahsız.
erol taş ve neriman köksal kahkahalı arkadaşlar ise hayatlarına hiçbirşey olmamış gibi devam etti. bir çoğu bugün kanal kanal gezerek kadın kuşağı programlarına katılıyor. hala ilk gün ki gibi acımasız ve umursamazlar.
bense bu vahim olayı daha fazla içimde tutamadım. ekşi sözlüğe giremedim. uludağ sözlüğü farkedip kendimi kanıtladım ve toplumsal mesaj kaygılı yazılarıma devam ediyorum.
not: hiç bir kız göründüğü kadar masum değildir. ilkokul öğrencisi olsa bile.