çay gelene kadar anlatmaya çalışayım bari bu ortamları. bu entryi kahveci bir babanın sıradan bir oğlu olarak yazıyorum. benim çocukluğum kahvehanede geçti. iskambil kağıtları, okey, sigara dumanı, küfür kıyamet kaç kişiye çocukluğunu hatırlatır bilmem ama bana hatırlatıyor işte. lan, çocukluk deyince insanın aklına parklar, bahçeler, elma şekerleri gelir. gömmeli batak gelir mi alüminyum! ne çileli çocukluğum varmış.
ilkokulda, sabahçı olduğum zamanlarda, kahveyi erkenden babamla beraber gidip açardık. ben yarı uyur yarı uyanık okulun başlama saatini beklerdim. o zamana kadar sabahçı tayfa yavaş yavaş damlardı dükkana. sabahçı tayfadan zarar gelmeyeceğini bilirdim. işinde gücünde olan, sabah poğaçasının yanında çayını içmeye gelmiş mülayim adamlardır sabahçı kahvehane tayfası. poğaçasını, böreğini paylaşırlar, icabında okula gittiğini görünce üç beş kuruş da harçlık atarlardı. severdim o insanları. sabah sabah sigara falan da yakmazlardı pek. geçinir giderdik.
ama öğlenci olduğum yıllarda ömrüm çürüdü. yaşlandım. bildiğin yaşlandım. asimile oldum orta yaşlı-ihtiyar amcaların arasında.
öğlenci olduğum zamanlarda okuldan çıkıp kahvehaneye giderdim. işini bitirene kadar babamı beklerdim. sonra da beraber eve dönerdik. ama babamın işi bitmek bilmezdi. saatlerce kahvenin en vahşi saatlerinde onu beklerken hayatımın kalan kısmına yön verecek şeylere tanık oldum. şöyle bir muhabbete kulak misafiri olmuştum mesela. hay kulağıma sokayım.
-bak kardeş. sene 1983'tü en son. o zamandan beri karılara karşı bir soğukluk vardı bende.
+doğrudur abi, olur öyle.
-ama dün gençten bir kız gördüm. seneler sonra ilk defa bir titredi. bir hareket oldu. canım öyle bir istedi göreceksin.
+doğrudur abi, olur öyle.
ikinci şahsın robotik tepkilerine fazla değinmek istemiyorum. başka ne denilebilir ki? ama diğer yaşlı amca çocukluğumun içine etti. ben daha cinsiyet ayrımını yeni yeni kavramaya başlamışım. bizdeki malum organın varlığıyla kızlarda aynı organın olmayışını "muhahaha bizde var sizde yok" gibi saçma ötesi tepkilerle dile getirecek kadar sığdım cinsel bilgi açısından. ama bu amca kuşunun ötüp ötmeme maceralarını yüksekçe bir sesle dillendirince bir anda ufkumun nasıl genişlediğini bir düşünün. cinsel hayatı ilk defa anlamlandırdığım ana bak lan. o günden sonra cinsel ilişkiyi de karşı cinsi de kendi cinsimi de her aklıma getirdiğimde zihnimde o amcanın hafızama kazınmış suratı beliriyor. her şeyden soğuyorum. hayata küsüyorum. şimdilerde damacana revaçta diyorlar. bir de onu deneyeceğim.
çaylar iki oldu kahveci. bir de elli iki getir bakalım.
ne diyordum? ha, kahvehane anılarım diyordum herhalde. aslında anlat anlat bitmez hacı. neler neler var. ama madem başladık çaylar gelene kadar biraz daha konuşalım.
kahvehanelerden bahsedip de oyunlara, oyunculara değinmeden olmaz. standart bir kahvehane masasında dört oyuncu, sınırsız sayıda da yancı bulunur. sınırsız diyorum çünkü oyunun ciddiyetine göre ondan fazla yancı olabiliyor. ben bunu gördüm. dört adam oturmuş, on dört adam da ayakta bunları izliyor. sanırsın masa tenisi oynanıyor. kafalar sürekli hareketli. dört kişi arasında gidip geliyor. şöyle diyaloglar hatta poliloglar döner mutlaka.
-muhahaha, gömdüm.
+düzgün konuş lan kepçuk ağızlı.
*aamet aga, nasıl gömdü sana mustafa.
+sen de sus lan mınakoduğumun yancısı. görmüyor muyum ben bir saattir kaş göz yaptığını?
*yok aga ne kaş gözü.
+a siktir lan ordan. gidiyorum ben mınakoduğumun pezevenkleri.
-muhaha, gitti adam. kahveci, oyun yarım kaldı.
<geldim geldim.
görüldüğü gibi oyun sırasında ortam her an gerilebilir. ve neredeyse tüm oyunlarda o masadan biri kalkar. işte o sırada olaya kahveci müdahale eder. kahveci bir nevi yedek futbolcudur, nöbetçi golcüdür, istepnedir. çayın şekeri, gitarın teli, yazın sıcağı, kışın ocağıdır. ana, baba, bacı, acımın ilacı, her şeydir kahveci. babam diye söylemiyorum çok mühim adamdır. yani kahveciyi al, çıkar o kahveden tüm düzen bozulur. öyledir yani.
kahvehane ne midir? tanım diyorsun yani? e anlattık ya bir saat. güney afrika'da bir köydür alüminyum.
kahveci çayları tazele. bir de oralet getir yegenime.
elli iki de gelmiş. ee, napıyoruz bugün? batak mı yine?