türkiye'nin avrupa ve dünya'ya aciliminda ekonomik, siyasi ve toplumsal bir sinavidir gümrük birligi. anlasmanin türkiye ile ilgili kismi ciller ve 1996 yillarina dayan'ma'makta. 1963 yilinda imzalanan ankara anlasmasi ile baslayan sürecte, 1973'te ek bir protokol imzalaniyor ve 22 yillik bir gecis süreci öngörülüyor. bu sürecte tabii ki gümrük birligi'de kendine yer buluyor ve türkiye ancak 1996 yilinda üstüne düsen yükümlülükleri yerine getirip ortak pazara dahil oluyor. hemen belirtmekte yarar var. su anda uygulanan ab'ye üye ülkeler arasindaki gümrük kurallari ile bizim ab ile olan gümrük kurallarimiz farkli. bu da demek oluyor ki biz ab'ye üye olmadan bu gümrük birligi'nden tamamen faydalanamayacagiz.
peki bu konuda sucu hep ab'ye atmak dogru mu? bilindigi üzere ato her yil dis ticaret acigi rakamlari vermekte ve bu rakamlarin büyük cogunlugu aramizda anlasma olan ülkelerden kaynakli. basit bir mantikla düsünüldügünde sorunun kaynagi sömürülen türkiye olarak görülebilir ancak türkiye son 30 yilda yüzünü batiya dönüp asya pazarini unuttu. yetmezmis gibi teknolojide cok gerilerde kaldi. o da yetmezmis gibi yapilan darbelerle, oynanan siyasi oyunlarla ülke icinde de huzur ve refah birakilmadi. dönem itibari ile cogunlugu cahil birakan, egitmeyen, bununla beraber kendini yetistirmeye meyilli olmayan halkimiz avrupa ile anlasmalar yapti ancak daha ülkesindeki vatandaslik haklarini bilmeyen bir toplum bir anda bu yeni gelen kurallara adapte olamadi ve cogu isletme beceriksizlik ve ya tam tersi gereken atilimlari yapip ancak devletten destek görememe yüzünden battilar.
her seye ragmen türkiye enerjide ve teknolojide disari olan bagini minimuma düsürdügü gün bu yapilan anlasmadan en fazla kar edecek ülke olacaktir. haliyle kendi ic sorunlarini hallettiginde zaten avrupa birligi kendiliginden bize üyelik talep edecektir, cünkü türkiye'ye onlarinda ihtiyaci var.