ilköğretimi geçtim anaokullarında bile uygulanan klasik disiplin modellerinden birisi artık. ilköğretimde çocuk yavaş yavaş kendisini disiplin etmeyi öğrenecek elbet. 40 dakika ders, 10 dakika teneffüs süresine bir şekilde alışacak. belki aklı oyunda iken sıkıla sıkıla oturmak zorunda kalacak saatlerce. dakikalar saniyeler uzayacak onun için. "şimdi okullu olduk, sınıfları doldurduk; sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz" şarkısı bile cazip gelmeyecek artık. evet bütün bunlar sadece işin görünen kısmı. bir de sınıf içinde öğretmenlerin kullandığı taktiklere uyum sağlamak zorunda kalacak çocuk öyle değil mi? ne derse onu yapacak. robot gibi! iyi güzel de bütün bu sorumlulukların üzerine bir de sırf öğretmen kendini paralamasın diye konuşmak için parmak kaldıracak.
yahu çocuk onlar değil mi? bazı öğretmenlere bunu anlatamazsınız. kendi bildiklerini uygulamaya çalışırlar sürekli. çocukları anlamak yerine kendilerini onlara zorla anlatmaya çalışırlar.sonrasındaki tablo ise şudur: "tek tip öğrenci." yaratıclık yok, aktivite yok, canlılık yok, farklılık yok..vs.
anaokullarında hele, üç yaşındaki çocuğa hani parmak diyor öğretmen yahu. oysaki çalıştır kafanı, başka yöntemler bul. parmak kaldırmak başkasının sözünü kesmemeyi öğretebilmek için tek başına yeterli midir? değildir. bizler öğrenciyken parmak kaldırıp söz istedik de ne oldu sanki. lisede bile durum aynıydı. düşünün yani ergenlik dönemindeki genç hala başkasının sözünü kesmemeyi öğrenemiyor. kavrasa bile uygulamıyor; çünkü yaptırım var, zorunluluk var. ne olurdu? öğretmen sınıftan dışarı çıktığı vakit gürütlü patırtı kopardı anında. asıl önemli olan çocuğun bunu öğrenebilmesi; sadece kendisi için bunu öğrenebilmesi. gürültü yapmaktan korktuğu için değil. zaten parmağı havada olan çocuk "örtmenim örtmenim" diye bağırır, ayağa kalkıp sallar vs. bence geçerliliğini kaybetmiş bir yöntem bu.