---ısrarlı, ısrarcı not---
iş bu hikaye ne yaşanmış bir anıdır, ne yaşanmak istenen bir andır. bu hikaye "tamamen" hayalgücünün ürünü olup, hikayedeki herhangi bir karakter hayatımdaki hiçbir kişiyi temsil etmemektedir.
---ısrarlı, ısrarcı not---
evden çıktım, yaptığım şey kötüydü belki ama kalıp eylül'le tartışmak istemedim. belki daha kötü olmasın diye yaptım bunu, belki eylül'den kaçmak için bir sebepti; bilmiyordum. yürümeye devam ederken telefonumu cebimden çıkarıp yücel'i aradım.
+naber yücel?
-iyi abi sen?
+iyi nerdesin?
-hatunlayım ya dolaşıyoruz, sen napıyorsun?
+işin yoksa buluşalım diyecektim de neyse takılın siz.
-gel abi beraber takılırız, al eylül'ü de gel.
+başka zaman, hadi size iyi eğlenceler.
-peki, sen bilirsin. görüşürüz.
+görüşürüz abi.
yalnızdım yine, yalnızdım bu kalabalığın içinde. tekrar bastım telefonun tuşlarına ama bu sefer ada'yı aradım; doğru mu yanlış mı yaptım bilmiyorum; sadece yaptım.
-efendim.
dedi ada bir heyecanla.
+selam.
-selam.
+naber, napıyorsun?
-hiç evde oturuyorum öyle, sen?
+dışardayım bende hava alıyorum biraz.
-hmm.. anladım.
+işin var mı? yoksa gel hem turlarız hem de hava almış oluruz.
-işim yok. sen gel dışarı çıkmam istemiyor canım.
+peki, geliyorum ben.
***
ada'nın kapısında elimde market poşetiyle bekliyordum. bir an ne yaptığımı veya ne yapmaya çalıştığımı düşünüyordum. bu şekilde eylül'den intikam mı alıyordum bu şekilde anlam veremedim kendime ben bunları düşünürken ada kapıyı açtı.
+selam.
-selam.
dedi uzun zamandır görmediğim o gülüşü gördüm ada'da.
-gelsene.
dedi, içeri girdim elimdeki poşeti mutfağa bıraktım; ada da arkamdan gelmiş.
-niye zahmet ettin, ne getirdin?
+kahvaltı yapamadım da, beraber yaparız belki dedim.
-ben de yapmadım zaten olur hazırlayalım bir şeyler hemen.
+peki.
***
kahvaltımızı etmiştik, karnım doyunca biraz kendime geldim.
-içeri geçelim ben sonra toparlarım buraları.
dedi ada.
+olmaz beraber yedik, beraber toplayalım.
dedim ben ise ve topladık ortalığı. daha sonra oturma odasına geçtik beraber, oturduk. birkaç dakika öylece suskun suskun oturduk. sanki yeni sevgili olmuş iki kişinin utangaç sessizliğiydi ortamdaki havanın tadı. bu sessiliği bozmak amacıyla kumandaya sarıldı açtı televizyonu. her zaman olduğu gibi yine durmadan kanalları değiştiriyordu; ben de her zaman yaptığım gibi kumandayı elinden aldım.
*** *kumandayı aldı elimden bir an eski hatıralar canlandı gözümde, bir süre sonra can çekişlerini gördüm. unutulmaya yüz tutulmuş anılar rafına yerleştirdim tekrar onları ve bugüne döndüm yine bu sırada da tuhaf tuhaf ilker'e bakıyordum.
+buraya televizyon izlemeye gelmedim, konuşalım artık; bence zamanı geldi.
-peki.
dedim ve anlattım tüm anlatmak istediklerimi, hissettiklerimi. konuşmanın özünde bir kez daha deneyelim diyordum açık açık söyleyemesem de.
+eylül'le bir ilişkimin olduğunu biliyorsun değil mi?
-evet.
+ve o'nu bırakıp sana dönmemi bekliyorsun; kusura bakma yapamam, bunu bekleme benden.
-ama-
+üzgünüm ada, şimdi kalkmam gerekiyor. hoşçakal..
*** *dedim ve çıktım evden kendi evimin yolunu tuttum. yine yalnızdım, yine yalnız bir yola eşlik ediyordum kalbim dolu bu sefer ama ayakta giden de var. bir şeyler yapmam gerekiyordu. düşündüm her adımımda sonuca yaklaşıyordum. ada'yla tamamen bağları koparma kararı aldım. eylül'e bir özür borçluydum sanırım diye geçirdim aklımdan. evime gelmiştim işim falan yoktu sadece kafamı dinlemek istiyordum. odama gittim ve çekyatıma uzandım. tam rahat ettim şimdi derken telefon çaldı; eylül mesaj atmıştı. "küs müyüz?" yazıyordu. "değiliz." diye cevap gönderdim; "gelsene" yazdı. gitmek geldi içimden, kalktım yattığım yerden ve yola koyuldum. yolda yürürken çiçekçinin gördüm, gülleri gördüm. sanırım zamanıydı, en azından benim yerime özür dilerler diyerek gül almak istedim. satıcının "tek mi olsun demet mi?" sorusuna biraz düşündükten sonra "demet olsun" dedim. elimde bir demet gül yürüyordum, ve yine bir ilkbahar akşamıydı ve yine deniz eşlik ediyordu yoluma. elimdeki güle baktım içinden bir tane gülü çıkarıp kalanını denize attım. neden yaptım bilmiyorum; aslında biliyordum ama sanırım kendime itiraf edemiyordum. tek gül götürüyordum çünkü ada tek gülü bir demet gülden daha fazla severdi.
***
eylül'ün evine gelmiştim zili çaldım, kapı açıldı. bir çift gülen göz gördüm. eylül sarıldı bana ben ise gülü gizlemeye çalışıyordum. birkaç saniye sonra sarılmaktan vazgeçip ciddi bir tavırla
-bir daha sakın beni bırakıp gitme.
dedi ve tekrar sarıldı. bende üzerimdeki şaşkınlığı atarak "tamam" dedim ve sarıldım. kısa bir süre sonra tekrar bıraktık, sarılmayı elimdeki gülü eylül'e uzattım. teşekkür etti tüm masumluğuyla
-teşekkür ederim ama aklında bulunsun, tek bir gül yerine bir demet gülü daha çok severim.