* Kenan ili ne... Evler, yollar, çocuklar, ağaçlar, kuşlar, tozlar, dumanlar, atlar, arabalar, develer, sultanlar, krallar, hizmetkârlar, kadınlar, erkekler, çocuklar, yaşlılar, gençler, üzümler, hurmalar, incirler, elbiseler, kumaşlar, ipekler, keçeler, altınlar, inciler, gümüşler, otlar, dikenler, kokular, develer, yağmurlar, kuraklıklar, rüzgârlar, topraklar, ekinler, başaklar, sarılar, kırmızılar, yeşiller, maviler, kervanlar, eşkiyalar, seyyahlar, simyacılar, gülümseyişler, ağlayışlar, düğünler, cenazeler, doğumlar, ağıtlar, mutluluklar, kederler, doğruluklar, hırsızlıklar, şiirler, şarkılar, efsaneler, parlayışlar, sönüşler, sevgililer, düşmanlar, hekimler, hâkimler, garipler, hastalar, sağlamlar, kuyular, kurtlar, kuleler, saraylar, çarşılar, pazarlar, seller, bolluklar, kıtlıklar, hesaplar, kitaplar, defterler, makamlar, mevkiler, mallar, evlatlar ve dahi mehtap, güneş, yıldızlar, sular, çağlayanlar, güller, bülbüller, onlar, bunlar...
Yusuf kim... O'nun kulu... O'nun nebisi... O'na inanmış... O'na dayanmış... O'ndan yardım dilemiş... O'na çağırmış... O'na sığınmış... O'na şükretmiş... O'na sabretmiş...
Velhasıl, eğer insan Kenan'ı görürse, o koşuşturmacanın içinde Yusuf'u görmesi kolay değil. Çünkü Kenan çok kalabalık. Çünkü Kenan çokluk. Ancak, o Kenan'ın içinde bir kez Yusuf'u bulsa, bu ona geri dönüşü olmayan bir bakış değişikliği verecek. Çokluğun içinde vahdeti bulacak. Farkedecek ki, mehtabın yansıttığı ışık da, su damlalarının renklere ayırdığı ışık da, güle can veren ışık da, hepsi aynı kaynaktan...
işte, tam da bu yüzden Yusuf'u bulan, bir daha Kenan'ı bulamıyor. Eskiden "Kenan" dediği ne varsa, Yusuf'u bir kez bulduktan sonra herşey ancak O'na götüren bir yol oluyor. *