1988'de nasa çalışanı james hansen ilk kez kuresel isinma terimini kullandığında onu sahte peygambercilikle, yalancılıkla suçlamışlardı. keşke öyle olsaydı. aradan geçen onca sene içerisinde hansenin haklı olduğu ortaya çıktı. küresel ısınma üzerine binlerce araştırma yapıldı, her yapılan araştırma için makaleler yayımlandı, sempozyumlar düzenlendi. bilimadamları insanların bilinçlenmesi ve bir nebze olsun bu sürecin yavaşlatılabilmesi için ellerinden geleni yaptılar fakat yine de bu çabalarında bir miktar geç kaldılar. dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyıl boyunca 0,6 ºC kadar arttı, bunun sonucunda buzullardaki erimeler neticesinde deniz seviyesinde yükselmeler gözlendi, okyanus ortaındaki su akıntılarındaki sıcaklık değişimi binlerce canlı türünün yaşamını tehlikeye soktu. fakat bilimadamlarınca öngürülen asıl etkiler 21. yüzyılın içerisinde kendilerini göstermeye başlayacaklar. buzulların çok daha büyük bir kısmı eriyecek ve okyanus suyu seviyesini yükseltecek. buna bağlı olarak bazı liman şehirleri sular altında kalacaklar. bunlardan daha acısı ise yürküre üzerindeki ortalama sıcaklığın 6 ila 8 derece gibi korkunç bir seviyede artacağı yonündeki gerçekler. bu artış neticesinde bitki ve hayvan türlerinin %50 sinin tamamen yok olacağı öngörülmekte ve bunları yaratacağı ikincil, üçüncül etkiler (açılık, kuraklık, su ve gıda savaşları, hastalıklar,..) gezegenimiz üzerindeki canlı popülasyonunu derinden etkileyecek. ne kadar acıdırki insanoğlunun tüketim çılgınlığı, doğal kaynakları haddinden fazla kullanması, kendi içinde herşeye sahip olma çabası, ve genlerine kodlanmış bir çok kötü özelliği yine kendi sonunu getirebilecek bir olgu olarak ortaya çıkıyor.
bilindiği gibi atmosfere salınan karbonmonoksit, karbondioksit ve metan gazı ısının atmosferden dışarı uzay boşluğuna yayılmasını izin vermeyerek bunu yeryüzüne yakın yerlerde yoğunlaşmasına neden olur. güneşten gelen kızılötesi, morötesi ve ultraviole ışınların yeryüzüne çarptıktan sonra dışarı çıkamamsı neticesinde yürküreyi olması gerekenden çok daha fazla ısıtmaya başlarlar. işre bu olayın genel adı sera etkisidir. sera etkisi şuan küresel ısınmanın nedeni olarak kabul edilir. dolayısıyla sera etkisine yol açan gazların atmosfere salınımı küresel ısınmayı doğuran etmen olarak kabul edebilirz.
bu gazların atmosfere salınımından tabiki ülkeler sorumlular.başta amerika birleşik devletleri, rusya, çin gibi sanayisi gelişmiş güçlü ülklere her yıl milyonlarca ton karbon içerikli gazı atmosfere bırakıyorlar. bununda temelinde sanayi ve günlük hayatlarında kullandıkları fosil yakıtların etkileri birinci sırada.
onları yaptıkları bu şeyden döndürmemiz hem imkansız, hemde insan uygarlığı için gereksiz, fakat bazı frenlemelerle bunları optimum seviyeye çekebilmek bizlerin elinde.
- fosil yakıtların en optimum seviyede kullanmak bizim için hayati bir önem taşıyor. söz gelimi toplu taşımaya yönelmek, bir arabada sadece 1 tek kişi yolculuk etmemek, araçlarımızın egzos ve yakıt filitrelerini düzenli olarak değiştirmek ve daha bir çok şey atmosfere salınan carbon gazlarının miktarını azaltabilecek nedenler.
- Bir diğer yandan yenilenebilir enerji ve geridönüşüme ağırlık vermenin faydası çok büyüktür.
- Doğal kaynaklarımızı gerektiği kadar kullanmak, sözgelimi bir diş fırçalama esnasında musluğu kapatmak gezegenimiz için faydalı bir eylem olacaktır.
- dayanıklı ve kaliteli kullanım malzemeleri alınıp bunlar ömürleri tamamlanana kadar kullanılmalıdır ve dolayısıyla yeni bir tanesini üretmek için gerekli doğal kaynakların kullanılması engellenmelidir.
- fabrikalar, enerji tesisileri ve daha bir çok kurum ve kuruluş devlet gözetiminde çevre kanunlarına uygunluğu kontrol edilmelidir.
bunlardan başka hepimizin aklına gelebilecek onlarca şey vardır elbette. herşey bir yana, gezegenemizin yavaşça ölmeye başladığı gerçeğini aklımızdan çıkarmamamız ve musluğu her açtığımızda, arabamızın kontağını her çevirdiğimizde, süpermarketten her alışveriş yaptığımızda, lambanın düğmesine her bastığımızda bunu tekrar tekrar hatırlamalı ve gezegenimiz için bize düşen şeyleri yapmalıyız.